Bizim Yunus şöyle der;
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyarlar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin...
Garip olmak kötü değildir. Zira nebiyi Muhterem (SAV)”İslam garip olarak geldi, garip olarak gidecektir, gariplere müjdeler olsun” buyurur. Bu nedenle biz bundan korkmayız ve garip olmakla da övünürüz. Zira gariplik biraz da yakın olmayı ifade eder. Bir taraftan uzaklaşınca öbür tarafa yaklaşır insan. Kulların gözünden ve gönlünden ayrılıp da âlemlerin sahibine yaklaşınca asıl garip olma hali başlar.
Neyse biz konuyu dağıtmayalım. İngiliz kraliçesi ölmüş. O da her fani gibi ölecek elbette. Bizim açımızdan bir sorun yok. İnanmadığı, kendisiyle savaş yaptığı, emirlerine karşı geldiği, kullarının hayatını ve ellerinde var olan nimetlerini tarumar ettiği rabbinin huzuruna hesap vermek için gitti. Bu hesaptan kaçışın olmadığını ben biliyordum ama o bilmiyordu sanırım. Değilse bu kadar pervasız olamazdı.
Ben bir Müslümanım. Bugüne kadar onunla hiç karşılaşmadım, tanışmadım. Bir özel münasebetim de olmadı. Şahsıma yönelik direk bir zararı da dokunmadı. Lakin ülkemde olanları biliyorum. İngiliz parmağının nereleri nasıl karıştırdığını bilmeyecek düzeyde cahil değilim. Kendileri dönüp gittikleri halde arkada artıklarını bıraktıklarını ve milletin maneviyatıyla nasıl da oynattıklarını bilmeyen var mı?
Sadece bizde olmadı bunlar. Dünyanın çok farklı yerlerinde aynısını yaşadı insanlık. Hindistan’dan alınıp küffarla(!) mücadele için getirilen Müslümanların günahını ben mi çekeceğim. Kut’ül Amare savaşının gazisi olan rahmetli dedemin acılarını elbette o üstlenecek.
Afrika'da yapılanları kim unutabilir ki? Orada yapılan zulümleri, kendi hevesleri için kaçırılan ve yurtlarından edilerek köle pazarlarına sürülen insanlığın hesabını da verecekler.
Burkina Faso’da bir adamla tanıştım. Batıdan gelen zalimler onun dedesini kaçırıp köle olarak götürmüşler. Dedesi genç yaşta gitmiş ve bir daha gören veya ondan haber alan da olmamış. Yolda öldüyse okyanusun sularına atılmıştır, sağ kaldıysa kim bilir nerede köle olarak satılıp gücünden istifade edilmiştir. Babası da bir bebek olarak kalmış. Bir daha görülemeyen o genç delikanlıdan sadece geriye oğlu ve gözü yaşlı ailesi kalmış.
Onların bu ihanet ve zulümlerini daha iyi anlayabilmek için Gana başta olmak üzere okyanus kıyılarına yapılan ve köle ticaret merkezi olan kaleleri görebilirsiniz. Kadın erkek ayırmadan kalenin nemli odalarında ışıksız ortamlarda günlerce hapsedilen ve sonra da gemilerle batıya aktarılan kalelerdir. Elmina kalesi bunların başında gelir.
Batı Afrika bölgesi daha çok Fransız sömürü alanıdır. Bakmayın arada bir birbirine fırça attıklarına, sömürülmeye değer buldukları yerleri gayet güzel bir şekilde paylaşmış ve sorunsuz olarak zulümlerine devam etmişlerdir. Hatta Fransa’ya ait olan bu bölgede İngilizler için köle kaçırma noktaları bile bırakılmıştır. Şimdi bunca zulmün sahibi ve emir vereni olarak “bir ölünün arkasından konuşmama” kuralını bana hatırlatmayın ne olur...
Bir taraftan dünyaya demokrasi ihraç eden, ihtiyaç (!) gördükleri yerlerde her şeyi tarumar eden bu zihniyet; kendilerinde var olan kadim krallık geleneğinde bir sorun da hissetmezler. Tam da kurban bayramı günlerinde tek adam ve diktatör diyerek Saddam Hüseyin’i idam etmekten çekinmezler. Kaddafi Libya’da normal bir insan olarak bile yargılanıp öldürülmemiştir. Zira onlar tek adamdır(!), bunlar seçilmeden gelmiştir, bunlar halkına zulmetmiştir... Günahları kendilerine kalsın ama onları değiştirme ihtiyacını, yönettikleri halk gerek görmedi. Onun yerine uzak diyarların demokrasi savaşçıları(!) bunu yapıverdiler.
İşte böylesi bir kraliçe öldü. Dünyaya ayar vermek isteyen böylesi bir etkin Kraliçe ölünce bizim garipler gibi sonradan duyulmuyor. Hemen her yerde ilanlar oluyor. Nasıl ve ne zaman cenaze töreni yapacakları mevzusu beni hiç ilgilendirmiyor. Böyle bir haber karşısında değişik taziye mesajlarını görmek mümkün olacak. Bulunduğunuz konum itibarıyla iki cümlelik mesaj yayınlamak zorunda olanla kalbinde derin bir muhabbeti duyan ve önceki muhabbet için teşekkürünü sonraki ölüm haberi için hüznünü bildirenler de olacak. Onlara da sevdiklerinizle beraber olasınız demekten başka bir çare olmuyor.
Dünyaya demokrasi ihraç eden, en güzel idarenin demokrasi olduğunu ilan eden, tek adamın yıllarca başta olacağı idareleri kötü gösterip savaş açanlar; İngiltere'nin kraliçesi ölünce hemen tahta oturan oğlunun seçimle gelmediğini bizimkiler yine göremeyecekler. Osmanlı Devleti'ndeki padişahlık babadan oğula geçince kötü, İngiltere'deki Krallık geçince güzel(!) olacak. Müslümanlara ait bir ülkede benzeri bir uygulama olursa hemen savaş açıp susturmak lazım. Ama kendilerine gelince “ne kadar da yakıştı” bakışıyla konuyu değiştirivermek çok kolay değil mi?
Onlar ne düşünür bilmem ama ben bir şey biliyorum. Ölüm herkesi yakalar ve Allah'ın MUNTAKÎM diye bir sıfatı vardır. Acele etmez lakin tecil eder. Zulme uğramış, hakkı yenilmiş, kanı ve gözyaşı akıtılmış, her şeyinden haksız yere istifade edilmiş bütün mazlumların ahını Rabbimize havale ediyoruz...
Ya Rabbi! İyi iki ahiret var... İyi ki sen hâkimler hâkimisin...