Konya Ticaret Odasının düzenlediği, Geleneksel Vergi Rekortmenleri Ödül Törenindeydik. Her yıl olduğu gibi vergi rekortmeni olan değerli sanayiciler, iş adamları ödüllendirildi. Valimiz Ahmet Kayhan, Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Akyürek, Emniyet Müdürümüz Salih Tuzcu, Milletvekillerimiz, odaların nerede ise tamamının başkanları ( ki aslında böyle yerlerde pek görmeye alışkın olmadığımız Sayın Bekir Duvarcıda vardı) sanayiciler, ticaret erbapları ve tabi biz gazeteciler.
Eminim konuyla ilgi haberleri geçtiğimiz günlerde okudunuz ama yinede bazı hususlara değinmek istiyorum. Bir kere Sayın Hüseyin Üzülmezin konuşması gerçekten çok önemli ifadeler içeriyordu. AB ile müzakereler sürecinde Konya sanayisinin nasıl adapte olacağı ile ilgili ciddi ipuçları veriyordu. Ben özellikle kayıt dışı, özelleştirme gibi konulardaki açıklamalarını not ettim.
Zaten hepimiz biliyoruz ki ülkemizdeki ekonomik verilerde can sıkan konuların başında kayıt dışılık vardır. Bunun dışında gelirlerimizin adaletli dağıtılamaması, cari açık ve faiz giderlerini sayabiliriz. Ben bu konularda ciddi mesafe kat etmeyen hiçbir hükümetin başarılı oldum demesine inanmıyorum. Tabi bir de buraya sosyal güvenlik alanındaki kara delikleri de eklemek gerekiyor, neyse
Kayıt dışı ekonominin kayıt içine alınarak vergide ciddi bir yapılandırmaya gidilmesi gerekiyor. Burada hem sanayicilere hem de hükümete ciddi görevler düşüyor. Hüseyin Üzülmez, biz vergi veriyormuş gibi yapıyoruz, devlette vergi alıyormuş gibi yapıyor, diyor. İşte temel problem burada, eğer ciddi bir yeniden yapılandırmaya gidilemezse ve normal vergi verenler yolunacak kaz gibi görülmeye devam edilirse insanlar günden güne kayıt içine girmek yerine günden güne kayıt dışılığa yönelir. Tabi burada şunu da belirtmeyim; benim görebildiğim kadarıyla Konyada çok ciddi kayıt dışılık var. Hem de çok yönlü var; mesela bazı yerlerde bu çalıştırılan personelin resmiyette gösterilmemesi olarak yansırken bazı yerlerde de üretilen ürünlerin (bu hem sanayide olabilir hem de tarımda olabilir) hiçbir resmi belgeye girmeden tüketiciye sunulması olarak yansıyor. Bu konu ile ilgili Hüseyin Üzülmezin verdiği rakamları size aktarmak istiyorum; buna güre ülkemizde kayıt dışı ekonomi 2004 itibariyle %30u geçmiştir. Bu rakam tam anlamıyla dehşet verici bir tablodur ve böyle Avrupa Birliği kriterlerine çok uzak olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Hükümetin önündeki en ciddi problemlerden birisi budur. Başkanın konuşmasından not ettiğim özelikle şu satırları size aktarmak istiyorum; Dev bir pazara hazırlık öncesi aynı pazarı paylaşacağımız rakiplerimizle eşit konuma gelmek durumundayız. Dev pazarda bizim ayağımıza pranga olacak hususların başında kayıt dışı ekonomi gelmektedir ve hükümete Başkan şu çağrıyı yapıyor, kayıt dışı ile mücadele edin, vergiyi adil bir şekle getrin ve bizim önümüzde engel olmayın, arkamızdan destek olun.
Kayıt dışı ekonomi aslında bizim yaşamı nasıl algıladığımızın göstergesidir. Gelişememişliğin göstergesidir. Bu böyle bilinmelidir ve birada belki halkında bu konuda ciddi bir şekilde eğitilmesi gerekmektedir.
Hüseyin Bey'in konuşmasından not ettiğim ikini konu ise KTOnun, Dolayısı ile Odalar Ve Borsalar Birliğinin özelleştirmeler konusunda net bir şekilde hükümeti destekliyor olmasıdır. Bu konuda hükümete destek olmaları gerçekten çok önemli, zira bazı siyasi partiler ve özelliklede menfaatleri ciddi bir şekilde zedelenecek olan sendikalar sert muhalefet yapıyorlar, ülkeyi satıyorlar, gibi saçma sapan bir önermeyle de halkı etkiliyorlar. Özelleştirmelerin aksamadan devam etmesi gerekiyor. Murat Belgenin geçtiğimiz günlerde Radikal Gazetesinde okuduğum bir yazısında bu özelleştirme konusuna enteresan bir bakışı vardı. Murt Belge Vietnamı örnek veriyor ve o ülkeye Amerikanın yenildikten sonra nasıl yabancı sermaye gelmemesi için mücadele ettiğini yazıyor. Vietnam ABD diğer bütün ülkeleri etkilediği için uzun yılla ne özelleştirme yapabiliyor ne de ülkesine yabancı sermaye çekebiliyor ve tabi koskocaman bir fakirlik oluşuyor. Özelleştirmeyi neden istemeliyiz ve tabi istemeyenler neden istemez sorularına iyi bir yanıt gibi geldi bana.
Bu tören ile ilgili aktaracağım diğer konu ise Rixos Oteli ile ilgili. Yemekler gerçekten güzel ama galiba servisin çok yavaş olması sadece benim değil bütün misafirlerin dikkatini çekti.
Attila İlhana Üzülmek
Rahmetli Cem Karaca şarksının bir mısrasında, ülkem benim, garip hüzünler, diyordu. Yaşadığım birçok olay bana bu şarkıyı hatırlatır. Tabi Attila İlhanın cenaze merasimi de bana yine bu şarkıyı hatırlattı. Ben Attila İlhanı çok severdim. Bütün şiirleri bana hitap ediyordu. Cabbar Oğlu Mehmet, şiirinde bulurdum kendimi, Duvar şiirinde, zaten hep ben sana mecburdum ve birazda -sisler duvarı-ydı bizimde hayatımız.
Neyse Cenaze törenine baktım Koca Şairin, biz her halde üzülemeyiz Attila İlhana, dedim. Onu sevenlerin özellikle bazıları ne yazık ki kendilerini bizlerden farklı görüyorlardı. Bir Bakanı bir Cenaze merasiminde yuhalamakta ve mikrofonunun sesini kısmakta hiç beis görmediler. Emininim görse kendiside kızardı. Ne diyelim şair öldü ve bize yine elde var hüzün. Ne tuhaf değil mi cenaze namazını kılmaya gelenlerin hiçbirisi öğle namazını kılmadı. Bazıları ramazanda pipo içiyordu. Allah Rahmet Eylesin. Onun güzel bir şiiri ile bitirelim:
söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam âşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün