Yer Mekke. Zaman, peygamberliğin ilk yılları. Şehirlerin anası/merkezi Mekke’nin kalbi Ka’be’de adam gibi bir adam, Yüce Yaratıcısına kulluk yapmaya çalışıyor. Herkesin putlara taptığı bir zamanda o, bir olan Yüce Allah’ın huzurunda, kulluğunu O’na arz ediyor ve O’na ibadet ediyor. Ama onun bu duruşu, birilerinin işine gelmiyor. Zira onlar, onun bu duruşunda, kendi putçu düzenlerinin sarsıldığını görüyorlar ve onu ibadetten, namazdan alıkoymaya kalkıyorlar. Hem de fiili olarak. Sözleriyle değil, elleriyle engellemeye kalkıyorlar.
Onlar, öyleyse beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra onların önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından onlara sokulacağım ve çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın! (7 A’raf 16-17) diyen şeytanın insan versiyonlarıydı. Onlar, kendileri namaz kılmadıkları gibi, namaz kılanlara engel olan bedbahtlardı. Onlar, kendileri yoksula yetime yardım etmedikleri gibi, yardım etmek isteyenleri de engellemeye çalışan kötülük odaklarıydı.
Ama mümkün müydü, gönüllere ve beyinlere pranga vurmak? Onlar belki insanların bedenlerini esir edip köleleştirebilirlerdi, ama gönülleri ve beyinleri asla!
Ebu Cehil’di o gün, yeryüzünün biricik kulu Muhammed’i namazdan/ibadetten/kulluktan alıkoymak isteyen. Ant içmişti müşriklerin yanında, Muhammed’i secdede görürse, ensesine ayağı ile basıp onu bu işten men edecekti! Ve bu aşağılık amacını gerçekleştirmek için ona yöneldi, yanına yaklaştığında birden geri dönüp kaçmaya başladı. Kimse anlayamamıştı ne olduğunu. Sebebini soranlara, yaklaştığımda benimle onun arasında ateşten bir hendek görüp kaçtım, diyecekti.
Hz. Peygamber de şayet o, bana yaklaşsaydı, melekler onu parçalayacaktı! buyuracaktı.
İşte bu muhteşem olayı Kur’ân ayetleri şöyle anlatmaktaydı:
“Gördün mü kulu, namazdan alıkoyanı?”
…
“Ama bundan vazgeçmezse, and olsun ki, onu perçeminden tutup sürükleyeceğiz."
"Hem de o yalancı ve günahkar perçeminden.."
"O zaman, kafadarlarını çağırsın bakalım!"
"Biz de zebanileri çağıracağız."
"Sakın ona uyma; sen secde et ve yaklaş." (96 Alak 11-19)
Demek ki kulları kulluktan alıkoymak isteyenler her zaman ve her yerde olacaktır. Mekke’de de olmuştur, başka yerde de olacaktır. Peygamberimiz zamanında da olmuştur, sonraki zamanlarda da olacaktır. Peygamberimiz gibi birisine karşı da olmuştur, başkalarına karşı da olacaktır.
Kulluktan alıkoyma, dille olabilir, iletişim araçları ile olabilir, fiille olabilir, yasalar ve baskı ile de olabilir. Bazen kulluktan alıkoyanlar listesine makam-mansıp, eş-dost, çevre-arkadaş da girebilir.
Tüm bunlarla baş edebilmek, kulluk önündeki engelleri aşabilmek ise, gerçek anlamda kul olmakla mümkün olacaktır. Elbette, yalnızca kendisine teslim olanları, yalnızca kendisinin olanları Yüce Allah, sahipsiz ve yardımsız bırakmayacaktır.
Kullukta Muhammedî duruş ve gerçek kullara İlahî yardım müjdesi, herkese ve her zamana şamil olsun diye, ayetlerde yer, zaman ve şahıs isimleri yer almamıştır. Buna göre Muhammedî kulluk duruşunu sergileyenlere, Yüce Allah’ın yardımı her zaman ve her yerde ulaşacaktır.
Ebû Cehil cephesinde yer alanlar ise yardımsız kalıp hüsrana uğrayacaklardır. Yeter ki karşılarında gerçek kullar durabilsinler.
İslam’ın temellerinden biri de namazdır. Kulluk namazla başlar, ama namazla bitmez. Kulun Rabbine en yakın olduğu an olan secde, namazın rukünlerinden biridir. Ama asıl önemli olan namaz ve secde ederken de Allah'a boyun eğmek, namaz-secde dışında da O'na boyun eğerek namaz ve secde halini devam ettirmektir.