Halid b. Safvan’a en çok sevdiğin kardeş hangisidir diye sorulunca şöyle demiş: “Hatamı bağışlayan, eksiğimi gideren, mazeretimi kabul edendir.”
Hasan el-Basri de şöyle der: İnsana dünyadan ne verilirse ona bunu ve bunun kadar da hırs al denilir.
Hz Lokman da oğluna şöyle öğüt verdi: Alimlerle otur, onların dizlerine yapış. Ölü bir toprağı göğün yağmuruyla canlandırması gibi, Allah da ölü kalpleri bilgi nuruyla canlandırır.
Başkalarına aldanıp malını mülkünü kaybedenler ve dünyalık toplama konusunda yekdiğerinden aşağıda olanların saf ve kandırılmaya müsait oldukları varsayılır.
İbn-i Arabi Bağdat’a geldiğinde kendisine kalması için büyükçe bir ev tahsis edilir. Bir gün bir dilenci gelir ve kendisinden bir şeyler ister. Ona şöyle söyler: Dünya adına sahip olduğum tek şey bu ev. Onu al. Evi verir ve oradan uzaklaşır.
Bu davranış bugün bizim için anlaşılır gibi görünmüyor. Onu böyle bir davranışa iten saik ne ola ki?
Vermek denilen eylemin sınırı ne?
Önceki yazılarımızda hep insanın şükran yani artık başkalarına verme safhasına geçmesi gerektiğinden söz etmiştik. İlk evre hasetti, sonra kıskançlık, açgözlülük ve ardından verme. Başkalarıyla yarışıp ondakini yok etmeye çalışan, diğerini kıskanan, ne bulursa toplamaya çalışan insandan artık sahip olduğu ne varsa diğerine veren insana geçiş. Bunu önermiştik. Şimdi görüyoruz ki şükran evresi de kendi içinde kısım kısım, malından vermek, ilminden vermek en son canından vazgeçmeye kadar.
Bunun olabilmesi verme safhasına geçebilmenin yolunu merak ettim. Yukarıdaki Hz Lokman’ın öğüdünü o yüzden iktibas ettim. Diri bir kalp ancak vermeye razı olabilir. Akleden, ilham edilen bir kalp, temizlenmiş, Çalap’a mekan kılınmış bir kalp ancak ona emanet edilenleri sahibine teslim edebilir. Kader gereği imtihan edildiğinde ben ne olacağım diye sormaz. Bir kalbin diri olabilmesi de oturup kalktığı birlikte olduğu insanlarla mümkün. Zira kalp dinamik bir mekan hem alıyor hem veriyor, besleniyor ve besliyor. O yüzden ana damarları alimler beslemeli. Sonra ona Allah’ı hatırlatacak dostları olmalı. Hırs kalbe giden ana yolları tıkar. Beslenmesini bozar. Sahip olduğun her şeyin yanında hırs verilir dedi ya Hasan Basri ks. Verdikçe tıkanıklık gider ve yollar açılır. Ne kadar verebilirsen o denli temizlersin yolu. Kalp en son kararı verendir. O yüzden en çok dikkat edilmesi gereken yerdir.
Halid b. Safvan, iyi dostla ilgili hatamı bağışlayan, mazeretimi kabul eden ve eksiğimi giderendir dedi.
İşte o Allah ki tövbeleri kabul eder, mağfiret eder, insana bilmediğini öğretir.
Mevlana Hazretleri ile bitirmek isterim:
“Peygamberler dediler ki: Umutsuzluk kötüdür. Oysa Allah’ın ihsanı ve rahmeti sonsuzdur. Böyle ihsan sahibinden umut kesmek olmaz. Bu rahmet ipine yapışın. Önce zor olan nice işler daha sonra zorluk geçer de kolaylaşır. Varsayalım ki, kulağınıza ve kalbinize kilitler vuruldu. Bizim işimiz teslim olmak ve buyruğa uymaktır. Bu kulluğu bize buyuran odur. Canımızı onun buyruğuna adadık. Kumlara tohum ekin dese ekeriz.”