KÜPE ÇUKURU

Fahri Kubilay

KÜPE ÇUKURU, HALKALI TAŞ, TEMMUZ’DA KAR


Ülkenin birçok yerinde insanlar sıcaktan dışarı çıkamazken, ilçemizi çevreleyen toroslarda az da olsa kar görüntüleri insanı heyecanlandırıyor..  Bir  cenaze  vesilesinden  dolayı   gittiğim Taraşçı kasabasından   dönerken  küpenin  zirvesinde birkaç   noktada   gözüken karları görünce  içimden    şimdi şu karların olduğu yerlere  tırmanmak ne  güzel olurdu   demiştim.. Ne tesadüf ki birkaç gün sonra da bir arkadaş gelip cumartesi yürüyüş yapalım mı demesi;  hayallerimizin gerçek olması için bir fırsat oldu.

Sabah namazı bitimi ile toplanıp yola koyulduk. Sabahın köründe sokaklarda yürüyüş yapanlar, cami cemaati, birde fırıncılardan başka kimse yok.

Fırından aldığımız sıcak ekmekleri gazeteye sarıp çantamıza koyduktan sonra yolculuğu başlıyoruz.  Gökçehüyük barajına vardıktan sonra aracı ağacın gölgesine park edip zorlu tırmanış için sırt çantalarını alıp şöyle tırmanacağımız yere doğru bir baktıktan sonra içimden   “dönsek mi ya sabah sabah buraya çıkılır mı?” Dememek için kendimi zor tutuyorum.  . Sabahın mahmurluğu yüz metre gitmeden bol oksijen, kekik kokusu ve bülbül sesiyle birden gidiveriyor. Dik ve zorlu bir parkur.   Tırmandıkça ayrı bir değeri ayrı bir güzellik…  Dört tane su toplama barajı iki tane kırmızı çamur barajı. Seydişehir’in üstünde Küçük sanayi, Muradiye, İncesu, Kesecik güzergâhına doğru giden bir duman bulutu sabahın ilk ışıklarından sonra kayboluyor. İlk mola yeri ceviz ağaçlanırının olduğu çeşme… Kısa süreli nefes aldıktan sonra belirli bir tırmanıştan sonra Seydişehir yöresinden yürüyüş yapanların en çok rağbet ettiği ve bir buçuk saat tırmanıştan varılan bahçe.  Tamamen doğa tutkunları tarafından oluşturulmuş tel örgülü küçük bir yeşil bir alan.  Yakın zamanda oturma yerleri yapılmış, ağaçlar dikilmiş yakındaki çeşmeden içine su getirilmiş, önü açık etrafı seyretmek için uygun bir mekân.  Hangi ekip erken çıkarsa oraya tezgâhını kuruyor sonra gelene Allah selamet versin. . Tabi’i ki ilk olarak oraya varan ekip biziz ama biz orada kalmak niyetinde değiliz, sadece kısa süre dinlenmek zorundaydık çünkü çok dik ve zorlu bir parkuru geçmiştik. Dönüşte Seydişehir’den başka bir ekibin orada olduğunu gördük. Aç karnına da olsa her çeşmenin  suyundan içmek psikolojik de olsa  güç veriyordu.. Şöyle bir nefes alıp etrafı doyasıya seyrettikten sonra varmak istediğimiz hedefi göz kararı ölçüyoruz. Hemen şurası diye hedef küçültüp kendimizi motive ettikten sonra tekrar yürümeye başlıyoruz.  Yol dediğim yer bellikli zamanla dağı iyi bilen çobanlar tarafından belirlenmiş en iyi güzergâh. Yolun üzerinde topraktan ve betondan boru parçalarını  görünce şaşırmamak mümkün değil.         

Bir zamanlar o mevki’in buz gibi suları   (akoluk) o borular ile Kızılcalar camisinin yanındaki çeşmeye kadar taşındığını yakın tarih... Seydişehir’in bir çok dağına tırmandım hiçbir yerde buradaki kadar bol çeşme bu kadar güzel su görmedim diyebilirim. Belki de büyüklerimiz suyun güzelliğinden ta oradan o suyu Seydişehir’e taşımıştır Zirveye kadar tam beş tane çeşmenin o buz gibi kar sularını şifa niyeti ile içtik.  Dağın eteğinde 1820 metrede Gökçehüyüklü keçi sürüsü, Hanomalı keçileri Türk ırkı yeni üretilmiş ve kayanın gölgelerinde dinlenme saatinde.  Kocaman kayanın böğründe ise binlerce kırlangıcın çıkardığı ses ise devlet senfoni orkestrası gibi.  Yorgunluk belirtilerinin başladığı daha yavaş hareket ettiğimiz keçi yolunda bir anda temmuz ayındaki kar kütlesini görmek çocuklar gibi sevindiriyor ekibi ve sevinç çığlıkları atıyoruz. Aman Allah’ım temmuz ayında  ilçede  sıcaklık 35 dereceyi bulurken  buz gibi karın üzerine  ayak basmak heyecanlandırıyor  iki buçuk  saat süren yürüyüşün  tüm yorgunluğu  kara ulaşmanın sevinci ile birden gidiveriyor.. Temkinli davranıp ağzımıza alıyoruz ama terli olduğumuz için sadece  tadıyoruz.. Sevinç  bununla da bitmiyor kar zirvenin  kuzey kısmında  birkaç dakika sonra  karşımızda küpe çukuru..  Seydişehir de bir efsane olarak anlatılan küpe çukuru, ismi dilden dile dolaşan küpe çukuru demek bu imiş. Şu karşıda duranda halkalı taş imiş.

 Belki benim  gibi çok insanın arzu edipte gidemediği  o efsaneyi görmek  oraya  kadar çıkmak herkese nasip olmaz onun  böyle bir güzelliği  görmek için rabbime şükrediyorum..  

Yıllar önce Seydişehir in yaylası, otlakıyesi olan ismiyle müsemma olan küpe dağının zirvesindeki o dümdüz ve bir o kadar yeşil olan bölgede şimdilerde vahşi atlar ve taraşçı kasabasından birkaç sürü keyfince dolaşıyor...  Onlarca akan pınarı ve suyu çekilmiş gölü andıran yapısı belli ki su tutmuyor.  Kışın Allah bilir kaç metreden oluşan karlar bölgenin su havları besliyor ki dağların dibinden fışkıran o deryalar değilse nerden gelecek. Bu arada, yaz mevsiminde bile bölgede karın olması, kışın buradaki karın ne kadar olduğunu siz düşünün. 

 Zirvede hayranlıkla bakıyoruz. Bir tarafta Beyşehir gölü,   Hemen önünde Taraşçıdan başlayıp yedi adet baraj, karşında başı dumanlı Şehir Seydişehir,  yan tarafında Küpe çukuru, nefis kekik kokusu ve Temmuz’un ortasında kar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.