Gündem yoğun. 'Pandemi, maske, mesafe, sağlık bilgisi, karantina' derken, şehir merkezinde artan vakalar tedirginlik, korku ve endişeye sevk ediyor. Biz ise pazar sabahını iple çekiyoruz. Namazı müteakip yola koyulacağız.
Haberlerde 'hava sıcaklığının artacağı' söyleniyor. Biz de ona göre hazırlık yapıyoruz. Her şeyden önce, 'su' diyoruz. Kendimize 5 litre su alıyoruz ama o da yetmiyor.
Çıkacağımız bölge, Seydişehir çevresinde en yüksek zirve. Yıllardır çevrede çıkmadığımız dağ kalmadı ama buraya çıkmak nasip olmamıştı. Haliyle heyecan da var.
Gidip gelenlerden zorluk derecesini duymuştuk, Bu nedenle heyecanımız daha da artıyor. Toparlanıyoruz yola düşüyoruz. Gün doğmadan yola düşüp gün doğumu belirli bir yükseklikte karşılamak insana ayrı bir haz veriyor.
Saniyeler içinde kızarıp yükselen gün doğumu için "keşke biraz daha uzun sürse de doya doya çekim yapsak" diye hayıflanıyor insan.
Serin havada enerjik oluyorsunuz. Hızlı bir şekilde yükseliyor ve yükseldikçe eğim artıyor. Baktığın zaman yakın gibi gözüken yerler biz yanaştıkça sanki uzaklaşıyor, bizden kaçıyor gibi.
Tabi yolda sürprizlerle karşılaşıyorsunuz. Sürprizler Rabbimizin doğada bize bahşettiği bitkiler... Yüz yıllara dayanan tecrübeyle elde edilmiş bu bitkileri biz de tanıyoruz az veya çok. İlk önce 'acı yavşan' olarak bilinen ve karın ağrısına, isale bire bir iyi gelen bitkiden bir tutam alıyoruz. Az sonra kokusu harika olan dağ çayından da bir tutam alıyoruz yola devam ediyoruz.
Şimdiye kadar ismini duyup da bir türlü gitmenin nasip olmadığı, 'Cumkurt' denilen mevkiinin üstüne çıkıyoruz. Kışın yağan karın ilkbaharda erimesi ile yaklaşık 2100 metrede oluşan krater göletinde hala su var. Oraya bir saatlik mesafedeyiz. Derken yüksek kayaların kuzey yamacına varıyoruz. Kayanın gölgesine sığınmak, çölde su bulmak gibi bir şey. Terli terli klima etkisi yaratıyor. 35 dereceden sıfır dereceye müthiş bir hava akımı var. Az durunca üşümeye başlıyorsun nefeslenip devam ediyoruz.
Kızıl Geçit, hep duyup merak ettiğim yerdi. Sadece kırmızı toprak ve kayalıkların olması bu isim ile anılmasına sebep olmuş. Burası, bölgenin tek geçidi. Orayı çıkınca zirveye biraz daha yaklaşıyorsunuz.
Keskin ve korkutucu kayanın üstünden çıkıp geldiğin yere doğru bakınca korkutucu bir derinlik görünmekte...
2300 metredesin. Sonraki 230 metresi daha az eğimli ve oraya ilkbahar daha yeni gelmiş. İlkbahardan direk kışa geçiyor diye konuşuyoruz. Hiç hayvan gitmemiş. Otlar çiçekler taptaze. Derken bölgenin en yükseğine varıyoruz. Daha önce giden arkadaşlar yazmış “küpe dağı Büyük Gözet rakım 2529 metre” …
Zirveye çıkmanın keyfi ile adrenalinin verdiği enerji ile yorgunluk bir anda yeniden heyecana dönüşüyor.
Hani bir söz vardır "Ne kadar yükseğe çıkarsan görüş alanın o kadar genişler" misali... Hızla etrafa bakıyoruz. Beyşehir Gölü ve Suğla gölünü, zirvenin doğusunda kalan Seydişehir ile kuzey batısında kalan Beyşehir'i aynı ayna görmek ayrı bir güzellik. Yalıncak Dağı, Güllü Yatak, Küpe Çukuru, çocuklar gibi kalmış ayağımın altında. Kuzeyinde Tüylü Dağ, Ak Dağ ve şehrin kuzey batı yönünde bir birine yakın 10 adet baraj sayıyoruz.
Azığımızı çıkarıp hazırlık yapıyor yiyip içiyoruz. Sonrası dağların olmazsa olmazı 2529 metre zirvede kara çaydanlıkta çayı içerken etrafa bakıp Rabbimize şükrediyoruz. Bizi buraya çıkacak kadar sağlık ve güç verdiğin için sana ne kadar şükretsek azdır. Senin nimetlerin saymakla bitmez. Bu güzelliklerin hepsi senin ayetlerindir. Sen'den izinsiz bir yaprak bile kıpırdamayan alemde şu muhteşemliğe karşı ne kadar şükretsek azdır ey Rab'imiz” diye dua ediyoruz.
Fotoğraflar çekildikten sonra bir de inmesi var. Altı saatte çıktığın yeri en az dört beş saatte inersin. Hemen yola koyuluyoruz.
"Çıktığımız yerden değil de ters istikametten inelim" diyor ve çoğunluk. O yönde görüş belirince bilmediğimiz ve nereye nasıl inileceğini kestiremediğimiz, oldukça riskli bir yola doğru hareket ediyor grup.
Derken grup arasında uyum sorunu yaşanıyor. Önde gidenler, eğimden dolayı gözden kayboluyorlar. Arkadakiler ile mesafe açılıyor işte o zaman. Filim kopuyor. Önde gidenlerle birileri arkasından giderken "oradan geçit yok" diye bağırıyoruz ama sesi duyan yok, gözden kayboluyorlar.
Biz iki kişiyiz biraz dikine indikten sonra hala risk devam ediyor. Uçurumlar bir türlü bitmiyor. Görebildiğimiz alan Bakaran ve Beyşehir Antalya yolu. Saat ilerliyor ve bir karar vermek durumundayız. Çıktığımız yere inmeye çalışsak vakit baya ilerledi. Saat 17.00 olmuş. Dört beş saatlik yol var onumuzda. Suyumuz bitmiş, telefon şarjlarımız bitmiş ve sadece gördüğümüz yere doğru ilerliyoruz. Hava kararmadan ana yola iniyoruz ama bir sorun var. Araç ve bizimle giden ekip dağın doğusunda, biz dağın barışındayız. Oradan tanıdık bir arkadaşa telefon ediyoruz. Bizi araçla alarak çıkış noktasının başlangıcına getiriyor.
Geldiğimizde, sadece bizim bir araç orada kalmış ve diğer arkadaşlar ayrılmışlar. Hem seviniyorum onların sağ salim inmelerine hem de üzülüyorum, kopukluktan dolayı yaşanan soruna...
Sonuç, Küpe Dağı'nın Doğusundan, Taraşçı Mahallesinden başladığımız 2529 metre rakımlı Büyük Gözet zirvesini aşarak, zirvenin batısındaki Bakaran Bölgesine 14 saat süreyle ve 30 km 75 derece dikey bir şekilde, o gördünüz dağı bu tarafından başlayıp zirve yaparak öbür tarafına ulaşıyoruz.
Sağ salim evimize döndüğümüz için Rabbimize şükürler olsun.