“Dokuz yüz kırk dokuz geldi bir kurak
Bitmedi ekinler aldı bir merak
Yeni sene harman ıraktır ırak
Bulursun harmanı dur yavaş yavaş”
Yukardaki dizeler Aşık Mehmet Yakıcı’nın kuraklık destanından. Görünen o ki bu destanda anlatılanları aratmayacak bir kuraklık kapıda.
Yıllardır doğru dürüst kar yağmıyor. Bu yüzden dağlarda, yaylalarda zamanında adam beli gibi akan pınarlar, çeşmeler kurudu. Kar yağacak ki aylarca toprağın üzerinde kalacak, güneş vurdukça yavaş yavaş eriyecek ve toprağın derinliklerine övecek. Kar yağacak ki ekinlerin üzerine sıcacık bir battaniye gibi serilecek, bahar gelince gürleyip çıkacak ekinler. Şimdi topraktan çıkmaya bile üşeniyor tohum.
Geçmişte yaşanan kuraklıklarda en çok ova köylüleri etkilenmiş. Bunu Yakıcı’nın destanında da görmek mümkün.
Ova köyü susuz hemen ağlasın
Müteahhit kanalla gönül eğlesin
Hükümet buna bir karar bağlasın
Sularsın ekini dur yavaş yavaş
KOP projesiyle ova köylülerinin su sorunu çözülme aşamasında. Bağbaşı barajı su tuttu. Bozkır barajı bitti bitecek. Günümüzde Çumra bölgesinde yapılan bilinçli tarım daha geniş bir alana yayılacak ama dağ köyleri ne yapacak merak ediyorum. Bu köylerin su sorununa çözüm için uygun alanlarda göletler inşa edildi/ediliyor ama kaynağı olmayan gölet ne kadar su tutacak? Biliyorum ki bu göletlerin çoğunun kaynağı yok, kar ve yağmur sularına muhtaç. Kara ve yağmur a ise hasret kaldık.
Ağlıyor rençberin hiç yüzü gülmez
Çok bitse buğdayın kıymetin bilmez
Öyle bir seneler bir daha gelmez
Ararsın o günü sen yavaş yavaş
Aşık Mehmet Yakıcı’nın şiirinden anlıyoruz ki zamanın Konya valisi birtakım tedbirler almış. Ofisin imkanlarını seferber etmiş, Çukurova bölgesinden buğday getirtmiş.
Mart dokuzuna kadar bir umut var mı desek?