Kur’an-ı Kerim’in Aslı Yakıldı mı?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Kur’an-ı Kerim Hz. Peygamber’e, ilk defa miladi 610 yılı Ramazan ayında Hira mağarasında iken gelmeye başlamıştır. İlk gelen ayetler Alak Suresinin ilk beş ayetidir. Bundan sonra yaklaşık 23 yıl içerisinde Kur’an bölüm bölüm gelerek tamamlanmıştır. Onun bölüm bölüm indirilmesi anlaşılmasını ve uygulanmasını kolaylaştırmıştır. Kur’an ayetleri indirilirken hem ezberleniyor ve hem de yazılıyordu. Sahabe inen ayetleri öğrenmek ve ezberlemek için büyük gayret gösteriyordu. Ayrıca namazda da Kur’an’dan belli bölümler okunması gerekiyordu. Peygamberimiz inen her ayeti “vahiy kâtipleri” olarak bilinen kişilere yazdırmış ve kontrol etmiştir. Kur’an ayetleri başta kâğıtlar olmak üzere, deri, beyaz yassı taş gibi çeşitli yazı malzemelerine yazılmıştır. Cebrail (a.s), her yıl ramazan ayında o zamana kadar inen ayetleri peygamberimize okur, daha sonra da Peygamberimiz Cebrail’e okurdu. Bu uygulama Peygamberimizin vefatından önceki Ramazan ayında iki defa tekrar edilmiştir. Mukabele geleneği de bu uygulamaya dayanır.

Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamber'in sağlığında hem sözlü hem de yazılı metotla tam ve sağlam olarak tespit edilip korumaya alınmakla beraber, yazılan ayet ve surelerin tamamı bir araya getirilerek kitap şeklini almış değildi. Peygamberimiz hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiği ve vahyin tamamlanmasıyla onun vefatı arasında geçen zaman çok kısa olduğu için böyle bir girişimde bulunulmamış ve esasen buna ihtiyaç da duyulmamıştır.

Hz. Peygamber'in vefatından sonra, halifeliğe Hz. Ebubekir (r.a) seçildi. Bu sırada bazı yalancı peygamberler türemiş, müslümanlar arasında fitne ve irtidad (dinden dönme) hareketleri meydana getirmişti.  Müslümanların Halifesi Hz. Ebubekir, bu tür fitnelerin önüne geçmek üzere, bunların üzerine asker gönderdi. Yalancı peygamber Müseylime ve ordusuyla yapılan savaşta şehit olan müslümanlar arasında çok sayıda  Kur’an hâfızı da bulunuyordu. İşte bu durum Hz. Ömer'i telaşlandırdı ve başka savaşlarda da aynı sonucun doğabileceğini hafızların azalmasıyla da Kur'an'a zarar gelebileceğini düşünerek, Halife'ye başvurup, Kur'an'ın bir cild halinde bir araya getirilmesini önerdi. Halife Hz. Ebubekir, Peygamberimizin başkatibi durumunda olan Zeyd b. Sabit (r.a)  başkanlığında bir komisyon kurarak, Kur'an'ı bir kitap halinde toplamalarını emretti. Müslümanlara çağrıda bulunularak, ellerindeki nüshaları getirmeleri istendi. Ancak getirilen ayet ve surelerin kabul edilebilmesi için, bunların getiren tarafından ezberlenmiş olması, Hz. Peygamber'in huzurunda yazılmış bulunması ve bunun da en az iki şahitle isbat edilmesi şartları arandı. Bir yıl kadar süren ciddi bir çalışmadan sonra Kur'an'ı bir araya getirme işlemi tamamlandı ve toplanan nüshaya Mushaf adı verildi. Ashabın onayının da alınmasından sonra bu Mushaf, Halife Hz.Ebubekir'e teslim edilmiştir. Sonra da müslümanların elinde bulunan, kağıt, ağaç yaprağı, ağaç kabuğu gibi malzemelere yazılmış olan muhtelif sure ve ayetler toplanarak ileride bir karışıklığa yol açmasın diye yakılmıştır.İmam nüsha adı verilen Mushaf, Hz. Ebubekir efendimizin vefatından sonra, Hz. Ömer'e, onun da vefatını müteakip, Hz. Ömer'in vasiyeti üzerine kızı ve Peygamberimizin hanımı Hz. Hafsa'ya intikal etmiştir.

Hz. Ömer ve Hz. Osman devirlerindeki fetihler sırasında İslamiyet yeni yeni beldelere yayılıyor ve değişik kültürlere mensup kitleler müslümanlığı kabul ediyorlardı. Müslümanların çoğalmasıyla Kur'an kıraatında görülen bazı farklılıklar ihtilaf ve şikayet konusu olmaya başlamıştı. Ordusunda da bu tür olaylara tanık olan kumandan Huzeyfe b. el-Yeman (r.a), halife Hz. Osman'a gelerek, bu konudaki ihtilaf ve şikayetlerin önlenmesi için tedbir almasını istedi. Bunun üzerine Hz. Osman (r.a) gerekli istişarelerden sonra, yine Zeyd b. Sabit başkanlığında bir komisyon kurdu. Hz. Ebubekir devrinde derlenen ve Hz. Hafsa'da bulunan Mushaf esas alınarak yeni mushaflar yazılıp çoğaltılmasını istedi. Komisyon ciddi bir çalışma sonunda istenilen görevi tamamladı. Esas nüsha Hz. Hafsa'ya geri verildi. Yazılan Mushaf’lardan birisi Medine'de bırakıldı ve adına "İmam Mushaf" adı verildi. Diğerleri de Mekke, Küfe, Basra, Şam, Yemen ve Bahreyn'e gönderildi. Bu Mushaflarla birlikte birer Kur'an öğretmeni de gönderilmişti. Müslümanlar, ellerinde bulunan Mushafları bunlara göre tashih ettiler, tashihi mümkün olmayanlar ise imha edildi. Bu Mushaflara göre yeni birçok Mushaf yazıldı. Böylece bu ilahî kitap hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir.

Kur’an-ı Kerim Yüce Yaratıcının kıyamete kadar gelecek bütün insanlara indirdiği son ilahi mesajıdır. O, bu yüce kelâmı indirmekle kalmamış, onun korunmasını da bizzat üzerine almıştır. Nitekim O, bu gerçekliği şöyle açıklamıştır: “Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik Biz! Onun koruyucusu da elbette Biziz” (Hicr, 15/9). Bu ilahî beyan onun korunmuşluğu konusunda müminler için en büyük güvencedir. Nitekim tarih de bunun canlı şahidi olmuştur.

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.