Kur’ân ehli bir hocamızı, iftarı beklerken sokakta elinde cüzü Kur’ân okurken görünce dedim ki; hocam maşallah evde, mescide, arabada, namazda Kur’ân okuyorsunuz, yetmiyor sokakta da okumaya devam ediyorsunuz! Cevabı güzel ve anlamlıydı: Ne yapalım üstazım, senede bir Ramazanımız var, onu da en güzel şekilde değerlendirmeliyiz!
Evet, yıl içerisinde tek bir Ramazan ayımız var, o da sayılı günlerden ibaret. Her sayılı gün gibi, o da yaz sıcağında eriyip giden buz gibi eriyip gidiyor. Daha dün, Hoş geldin ey şehr-i Ramazan demişken bugün Elveda çekiyoruz.
Ramazan, Kur’ân’ın inmeye başladığı geceyi bağrında barındıran kutlu ay. Kur’ân ile kadri yüce oldu onun, Kur’ân ayı olarak Kur’ân’da anılmaya değer bulundu. Ama Kur’ân, belli mekânlara ve belli zamanlara kutsallık kazandırmak için inmedi. O, insanlığın hayat düsturu olsun, ona mutlu bir hayatı yaşatsın ve kadrini yüceltsin diye indi.
Rabbimiz, orucun iman edenlere farz kılındığını buyurmuştu. % de 99.2 si Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Buna rağmen bazı kardeşlerimiz, dinen geçerli hiçbir mazeretleri olmadığı halde orucu tutmadılar. Hatta ulu orta sigara içmekten, nargile fokurdatmaktan, yiyip içmekten geri kalmadılar. Bu edep dışı hallerine ise, nasıl olsa oruç tutmuyoruz, Allah bilip duruyor, Allah’ın bildiğini kuldan mı saklayacağız diye kılıf bulmaya, savunma mekanizmaları geliştirmeye çalıştılar.
Evet, onlar kendilerini Müslüman olarak tanıttıkları sürece bizim kardeşlerimizdir. Onlar bizim çocuklarımız, yakınlarımız, bu ecdadın-bu ülkenin evlatları. Onlara büyükler olarak biz, layığıyla din-i mübin-i İslam’ı anlatamadık. Şu mübarek günlerde ibadet yapmanın önemini anlatamadık onlara, bu coşkuyu tattıramadık onlara. Hep onları suçlama yerine, kendimizi bir özeleştiriye tabi tutmamız gerekir. Kur’ân’ın dediği gibi: Ey müminler, siz kendinize bakın, kendinizi düzeltin. (Maide 5/105) Biz kendimize bakamadık, kendimizi düzeltemedik, etrafımıza en güzel örnekliği sunamadık. Sunsaydık, onlar da katılırdı bu ibadet kervanına. Peygamberler ve davetçiler, Müslüman olmayanları, İslam dairesi içerisine çekmeyi başarırken, biz İslam dairesi içerisinde olduğunu söyleyen kitleleri, ibadet kervanı içerisine çekmeyi başaramadık. Biraz da böyle düşünmeli ve bunun için göz yaşı dökmeli, dua etmeliyiz.
Şu bereketli ayda, kimimiz oruçla, namazla, cami cemaatle, mukabele ve hatimlerle, infak ve hayır hasenatla Ramazan’ı dolu dolu geçirmeye, onun feyzinden bolca istifade etmeye çalıştı. Kimimizin tuttuğu oruçlar yalnızca midelerle sınırlı kaldı. Uykuya oruç tutturanlarımız oldu. 2014 Ramazan’ı bir daha geri gelmeyecek. Ondan layığı ile istifade edenlere ne mutlu!
Öte yandan Ramazan son günleriyle bize elveda diyor, ardından bayram geliyor. Bayramda oruç tutanla tutmayan bir olacak(!) Herkes bayram edecek. Tabi ki bu dünyada böyle. Öteki dünyada oruç tutanlar, yalnızca oruç tutanların kullanacağı Reyyân kapısından cennete buyur edilirken, oruç tutmayanlar hangi kapının önünde bekleyecekler kim bilir! Elbette herkes, yapıp ettiklerinin sonucuna katlanacaktır. Cehennemlik amel işleyip, cenneti beklemek boşuna. Hiç cehennem ehli ile cennet ehli bir olur mu? Elbette bir olmaz, cennet ehlidir gerçek anlamda kazananlar! Hem nasıl bir olsun ki, biri nimet ehli, biri ateş ehli!
Kadriniz yüce, bayramınız mübarek olsun!