20-21 Mayıs 2011 tarihlerinde S.D.Ü İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim Dalı’nın düzenlemiş olduğu “Kur’an Kelamı: Kimlik ve Hakikat Olarak İslam” adlı Sempozyum gerçekleştirildi. Güller diyarı Isparta Sirene Davras otelde gerçekleştirilen bu kültür şöleninde birçok bildiri tartışıldı ve müzakere edildi. Okurlarımızı haberdar etmek bağlamında sempozyumla ilgili muhtasar bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Kur’an Kelam’ından maksat, İlahi öğretinin birey ve toplumun inanç ve fikriyatında iz bırakmasıdır. Kaldı ki, Kelam ilminin ana konusu İslam’ın inanç esaslarıdır. Bu esaslar Kur’an’dan çıkarılmıştır. Topluma inanç ve doğru din anlayışı sunma noktasında istikamet kazandırmak, Tevhid İlmi’nin ana gayesidir. Dolayısıyla Kelam ilminin mihverini “Kelamullah” oluşturur.
Bütün Müslüman akımlara göre Kur’an, dinde ana referans kaynağıdır. Her akım, görüşlerini temellendirmede onu referans almıştır. Her dini akımın bir Kur’an tanımı vardır. Bugün Kur’an ve Hz. Peygamberin sahih sünneti elimizde olmasına rağmen neden hala İslam âleminde Kur’an’ın getirdiği ilahi mesaj istenildiği derecede yaşanmıyor? sorusu güncelliğini korumaya devam ediyor. Son zamanlarda yaşadığımız toplumda Kur’an’ı anlama çabalarının hız kazandığını görüyoruz. Belki burada asıl mesele, Kur’an’ı anlama çabası değil, hangi yöntemle anlama çabasıdır? Bütün bu çabalara rağmen, niçin iman, amele dönüşmüyor? Elbette nihai hakikat Allah’tır. El-Hâk olan O’dur. Kur’an el-Hâk olanın halka yönelik bir açılımıdır. Hakikati kavrama yolunda önümüze çıkan teorik engeller vardır. Tarih boyunca Kelam âlimleri, Allah’ın maksadını doğru bir şekilde anlamak için bazı akli tefekküre dayalı yöntemler geliştirmişlerdir. Geldiğimiz tarihsel kesitte geleneksel yöntemler, çağımızın fikriyatına cevap veremeyebilir. Yapılması gereken, köklerden kopmadan yenilik arayışlarını sürdürmektir.
Bütün İslami ilimlerde olduğu gibi Kelam ilmi de yüzyılların birikimine dayalı bir zengin gelenek oluşturmuştur. Ortak aklın bir ürünü olan bu ilmi birikimden istifade edilmelidir. Kelam âlimleri salt Kelam yapmamışlar, ana çizgiden kopmamak için mutlaka usul-i fıkıh alanında da çalışmalar yapmışlardır. Dolayısıyla, bu iki ilmin el ele vermesi Kur’an’ı doğru bir şekilde anlamamıza yardımcı olacaktır.
Küreselleşme olgusu hem maddi sınırları ve hem de ilmi sınırları ortadan kaldırmıştır. İletişim devrimi sayesinde dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olay, saniyeler içinde bütün bir dünyayı turlamaktadır. Bu durum bütün bilgi alanlarını ve faaliyetlerini de birbirine yaklaştırmıştır. Özellikle Batı’da gerek felsefe ve gerekse teoloji alanında ortaya çıkan gelişmeler kısa zamanda bilgiye teşne olan insanlara ulaşmaktadır.
Sempozyumun ana tartışma konularından birisi “tarihselcilik” olmuştur. Hıristiyan dünyada müelliflere sahip olan İncil’leri anlama noktasında üretilen modern yöntem ve yaklaşımlar kendi doğallığı içinde ma’kul karşılanabilir. Kitab-ı Mukaddes’i mitolojiden ve tarihüstü öğretilerden arındırmak için hermenötik, fundamentalist ve tarihselci okuma biçimleri geliştirilmiştir. İnciller gibi bir serencamı yaşamamış ve otontik yapsıyla elimizde bulunan Kur’an için bu yöntemleri uygulamak uygun mudur? Maalesef son dönem Müslüman modernistlerde böyle bir moda almış yürümüştür. Kur’an’ı anlamada çok yanlış mecralara götüren tarihselci yöntem üzerinde ciddi araştırmalar yapmaya ihtiyaç vardır.
Bilindiği gibi tarihsellik, sınırları belli bir zaman ve dönemi içermektedir. Temelinde izafiyet doktrini barındıran bu yaklaşım, hakikatin dönemsel olduğunu savunur. Eğer siz, Kur’an’ın masajını “tarihselci” yaklaşım çerçevesinde okumaya kalkarsanız, onun mesajını ortaçağla sınırlandırmış olursunuz. Tarihi oluşla tarihselciliği birbirinden ayırmak gerekir. Dün, Kur’an’da mensûh âyet yoktur diyenler, bugün neredeyse tarihselciliği itikattan ibadete, ahlaktan ahkama bir bütün olarak uygulamakla bütün Kur’an’ı baştan sona mensuh hale getirmek istemektedirler. İşte bugün böyle bir açmazla karşı karşıyayız. Güller diyarı Isparta’da düzenlenen 16. Kelamcılar toplantısı ve yapılan sempozyumda bu tür konular üzerinde durulmuştur. Çok verimli olduğuna inandığım bu toplantının sonuçları, elbette zaman içinde tesirini gösterecektir. Bu bağlamda bizlere ev sahipliği yapan, başta S. D. Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı olmak üzere, Kelam Anabilim Dalı öğretim üyelerine ve tüm hizmeti geçenlere yürekten teşekkür ediyor, bu tür ilmi toplantıların artarak devam etmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyorum.