Adem TUTAL
Kuran kurslarında yoğun olarak yüzünden okuma ve tecvidin öğretilmesi, Yasin okunup geçmişlerimize hediye edilmesi, anlamadan ezberleyip hafız olmanın doğal karşılanması,ramazanda hocanın dibine oturup günde 1 cüz okumayı çok sevmemiz,kadınlarımızın mukabeleye gitmesi, güzel sesli bir kişi Kuran okuduğunda mest olup ağlamamız, cenazelerimizin ruhlarına okuyup üflememiz, nazar veya sıkıntıda bildiğimiz sureleri okumamız, Abdussamed’in kaset ve CD’lerini tekrar tekrar dinlememiz, arkadaşlarımızla cüz paylaşıp hatim indirmemiz, kandil ve dini etkinliklerde kulağımıza ziyafet çekilmesi…
Birisi bize bunlar hoş şeyler ama ‘Kuran böyle okunmaz’ dese, ‘Kuranın bir harfinde binlerce sevap ve anlam vardır O’nu herkes anlayamaz’ der, karşımızdaki kişinin art niyet taşıdığından girer mezhepsizliğinden çıkarız.
Kuran’ın bir harfinde binlerce anlamın olduğu ve O’nu sadece alimlerin anlayabileceği Kuran’a en büyük iftiradır: ‘Yemin olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? (Kamer 17, 22, 32, 40) Bu ayet Kamer suresinde 4 defa tekrarlanarak kitabın insanların anlaması için kolaylaştırıldığı vurgulanır.
Bazı çevreler, tam burada, Kuran’ı anlamak için onlarca (80’e kadar çıkaranlar var) ilmi bilmek ve ayrıca bir de Vehbi ilim’(Allah’tan doğrudan alınan özel ilim) almak gerektiğini söylerler ki bu da Kuran’a bir iftiradır.
Kuran’ın her harfinde binlerce anlamın var olması demek, bu kitabın bir hidayet kitabı değil, her keyfi yoruma müsait karmakarışık bir bilmece ve şifre kitabı kitap olması demektir. Çünkü bir ayet binlerce manaya geliyorsa ,’hiçbir manaya’ gelmiyor demektir. Bunu Kuran reddediyor: ‘Elif, Lam, Ra. Bunlar, apaçık Kitab'ın ayetleridir.’(Yusuf1, ayrıca Hicr 1, Şuara 2, Neml 1, Kasas 2, Zuhruf 2, Duhan 2)
Vehbi ilime gelince; dünyevi her konuda olduğu gibi dini öğrenmede de kişiye sadece çabası kadar karşılık olduğunu, çalışma ve emek sarf etme dışında Vehbi bir ilmin olmadığını kitabımız apaçık bir şekilde söyler:
“İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur. Bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler. İşte onların hepsine sadece kendi çabalarından bir karşılık vardır.(Bakara 200-202)
Geleneksel Kuran anlayışımız ‘anlama ve yaşamaya’ya değil, ‘ses ve sevaba’ dayalı olup kesinlikle Kuran’a aykırıdır. Elbette kuranı okumak sevaptır ama Allah’ın istediği şey kuru kuruya okumamız değil, hayatımızda uygulayabilmemiz için anlayıp- düşünerek okumamızdır: Kuran’ı tertil (ağır ve anlayarak ) ile oku’(Müzzemmil 4). Tertil; hem harfleri düzgün telaffuz ederek(tecvit)hem de düşünüp anlayarak (tedebbür)
okumaktır. (Süleyman Ateş, 10. sf.125,Tefhim, 6, sf.498, Ayrıca; Kurtubi, Sabuni, Fahrettin Razi, ilgili ayet)
Esasında tecvit ile okumanın da amacı, okuyan ve dinleyenlerin doğru anlaması için harfleri düzgün ve yavaş okumaktır. Bu nedenle Hz. Peygamber çok hızlı ve anlamadan Kuran okumayı tasvip etmemiştir.İbni Mesud ve İbni Abbas, Kuran okumadan maksadın O’nu düşünmek, kavramak ve amel etmek olduğuna belirterek, az ve anlayarak okumanın hızlı okumaktan daha iyi olduğunu savunurlar ve bunun peygamberin sünneti olduğunu söylerler. (Zadül Mead, M.Can 1, sf.365-366)
Namazın amaçlarından birisi,tüm meşguliyeti bırakıp ayakta sessizlik ve huşu
içerisinde Kuran’ı dinleyip kavramaktır.Yukarıdaki müzzemmil 4. ayet, Hz Muhammed’in gece kalkıp Kuran okumasını emretmektedir.Hz. peygamber kendisine farz olan 11 rekatlık gece namazı için mutlaka kalkar ya namaz kılar sonra sesli kuran okurdu veya namazda uzun uzadıya sesli kuran okurdu.Burada gece kalkışının amacı kuranı anlayarak okumaktı.
Ayrıca Hz. Peygamber hem kendisi kılarken hem de cemaate namaz kıldırırken sesli olarak kurandan uzun uzun okurdu.(Sadece akşam namazında az okuduğuna dair bir rivayet vardır ama bu da zayıftır) Çünkü namaz kılmanın başlıca amacı Kuran’ı anlamak ve dinlemek yani Kuran eğitimidir. Okuduğumuz sure ve ayetlerin anlamlarından habersiz olmak namazın hedeflerinden uzaklaşmak demektir.
Kuranı düşünerek, kavrayarak, anlayarak okumak farzdır: ‘Onlar hâlâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı(tedebbür)? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.’ (Nisa 4)
‘Onlar Kur'an'ı (tedebbür) düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi’ (Muhammed 24) ‘Sana Kur'ân'ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.’(İsra 106)
Bu (Kur’an), çok mübarek bir kitaptır. Onu sana indirdik ki ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar. (38/Sad-29) ‘Andolsun, biz bu Kur'an'da, belki öğüt alıp-düşünürler diye, insanlar için her bir örnekten verdik.’ (Zümer 27) ‘Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur'an yaptık’ (zuhruf 3) ‘O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur'ân ile öğüt ver.’ (Kaf 45)
Kuran okumada temel hedef; yaşama aktarabilmek için anlamaktır. Mekkeli müşrikler,Hz. peygamber yüksek sesle Kuran okuduğunda etrafta bulunan insanlar işitip etkilenmesinler diye gürültü yapıp dinlemeye çalışanları da kovarlardı:’ İnkar edenler: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.’(Fussilet 26, Elmalılı 6, sf.555).
Kuran tefsir ile okunur. Elbette Arapçasını okumaya alıştığımız kitabın Türkçesini meal ve tefsirlerden okumaya başlamamız bize sıkıcı gelecektir. Ama yılmayıp, mukayeseli meal ve tefsir okumaya alışınca, anlamanın getirdiği bilinç ve sorumlulukla daha ileride olacağız.
Uzun dini ve mantıki izahlara girmeye gerek yok: Tıpkı doktorun verdiği reçeteyi öpüp okuyan ama ilaçlarını alıp içmeyen hastanın misali gibi, Kuran da anlamadan okunduğunda mesaj, öğüt, uyarı, düşünme,öğrenme, hayatı vahiy merkezli tanzim etme yani rehber olma özelliği akamete uğrar.Belki okuyup üfleme yada güzel sesli bir kâri’den (kuran okuyan) hislenme, içlenme, zevk alma vardır. Ama hepsi o kadar. Elbette anlamadan okumak da sevaptır, ama imkanları ölçüsünde anlamaya çabalamamak, sırf O’nun telaffuzu ile uğraşıp vahyi anlamamak şu ayete muhatap olmayı gerektiren bir vebaldir: Peygamber Yâ Rabbim’ dedi. Kavmim bu Kurân’ı terk etti. (Furkan 30)