Tevhîd kelimesi Arap dilinde; ‘tek’ anlamına gelen ehad ve ‘bir’ anlamına gelen vâhid sözcüklerinden meydana gelmiştir. Bu anlamda tevhid Allah hakkında kullanıldığı zaman ‘eşi, ortağı ve benzeri olmayan bir ve tek’ manasına gelir. Kur’an’da: “Sizin ilahınız bir tek İlah’tır” (Bakara, 2/163; Maide, 5/73; En’am, 6/19) ayetlerinde geçen vâhid ve: “De ki: O Allah bir tektir” (İhlas 112/1) âyetinde geçen ‘ehad’ sözcüğü tevhidle aynı köktendir. İslam dininin temelini tevhid inancı oluşturur. Bu manada terim olarak tevhidi, Yaratan’la yaratılan varlık arasındaki sınırı idrak etmektir, şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu sebeple insan hayatının her alanında tevhidi; Allah’ın zatında, sıfatlarında, fiillerinde ve bütün ibadetleri yalnızca O’na tahsis etmede aramalıyız.
Allah yaratan, yöneten, eğiten, sahip olan, öldüren, dirilten, yaşatan, rızk veren, duaları kabul eden, helal ve haram koyan, sadece kendisine ibadet edilen, evreni sevk ve idare eden, fayda ve zarar verme gücüne sahip olan yegane varlıktır. Bu bağlamda her mü’min, Allah’ın göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin rabbi olduğuna inanmalıdır. O’na bu konuda bir başkasını ortak kılmamalıdır. İslam inancında buna “rububiyette tevhid” denilir. Şu âyetlerde rububiyette tevhid açıkça vurgulanır:
“Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” (Şuara, 26/24).
“Dilleriniz yalana alışageldiğinden dolayı, Allah’a karşı yalan uydurmak için, “Şu helâldir”, “Şu haramdır” demeyin. Şüphesiz, Allah’a karşı yalan uyduranlar, kurtuluşa eremezler.” (Nahl, 16/116).
“Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hırıstiyanlar ise, “İsa Mesih Allah’ın oğludur” dediler. Bu onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!”
“(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hırıstiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.” (Tevbe, 9/30–31)
“İyi bilin ki, halis din yalnız Allah’ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, “Biz onlara sadece, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez.” (Zümer, 39/3).
Diğer taraftan yegâne ve biricik ilah Allah’tır. Çünkü ilah, gönüllerin sevgi, ümit, korku, güven, tevekkül, yardım, duâ, kurban, adak vb. gibi, inanç ve ibadet türlerinde bağlandığı ve yöneldiği, kendisine karşı derin saygı beslenen, her şeyden daha çok sevilen ve kulluğun sadece kendisine özgü kılındığı bir varlıktır. Bütün bu özellikleri taşıyan sadece Allah’tır. Buna “ulûhiyette tevhîd” denir.
İslam inancında ‘birlik sözü’ olarak geçen inancın temelinde Allah’tan başka bütün ilahların izafi olduğu vurgulanır: “De ki: “Ey insanlar, size Rabbinizden gerçek (Kur’an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse ancak kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden sorumlu değilim.” (Yunus, 10/18). Bu anlamda tevhid, ulûhiyeti sadece Allah’a tahsis etmeyi öngörür. Bundan dolayı İslam’da ruhbanlık yasaklanmıştır. “Sonra bunların peşinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik. Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. (Kendiliklerinden) icat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere mükâfatlarını verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (Hadid, 57/27).
İslam inanç sisteminde çok önemli bir konu da Allah’ın zâtı hakkında vacip olan yetkin sıfatlarını bilip öylece inanmak ve O’nun yüce zâtını noksan sıfatlardan soyutlamaktır. İşte bu bağlamda ulûhiyet düşüncesi, bir çeşit sıfat düşüncesidir. Zihinlerimizin İlahi Zât’a yönelimine neden olan ve bizde O’na dair bir bilgi yönü ifade etmek üzere bir takım zihni tasavvurlar meydana getiren bütün sıfatlar beşerî terminolojiye girerek bize Allah’ı tanıtır. Allah’ın isim ve sıfatlarında tevhid, bu sıfatların yaratıkların sıfatlarına ontolojik anlamda bütün yönleriyle hiçbir zaman benzemediğini kabul etmektir.
Öte yandan aynı şekilde Allah’ın tek bir yaratıcı olmasına inanmak olan eylemde tevhid de İslam’ın özünü oluşturan hususlardan birisidir. “Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri(düzenlemesi)dir.” (Yasin 36/82). Bu bağlamda Allah yaratan ve yönetendir: “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan ve Arş’a kurulan, geceyi, kendisini durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.” (Araf 7/54). Kısaca varlık alanında tevhid, her şeyin her şeyle ve her şeyin bir şeyle ilişkili olduğunu ortaya koyar.