“Allah’a inanmayan (lâ yu’minûne bi(A)llâhi)” ifadesi, üç Medeni surenin dört ayetinde geçmektedir. Bu ayetlerin nüzul sırasına göre ilki hariç diğerlerinin çevirisinde ayetlerin içeriği gereği, söz konusu ifadenin “Allah’a (…) inanmayan” şeklinde olması uygun görülmüştür.
Mısır’da köle olarak satılan Hz. Yusuf, satın alan kişinin hanımının iftirasına uğramış ve haksız yere hapse atılmıştı. Yaşadığı bu olaylar onu umutsuzluğa sürüklememiş, hapishane arkadaşlarının rüya yorumu talebine karşılık vermeden önce tebliğini ihmal etmemişti: “(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir.” (Yusuf, 12: 37). Hz. Yusuf, kendisine verilen nimetin (rüyaların tevili) Allah’ın ikramı olduğunu belirterek mütevazı bir tavır sergiler. Geleceğe dair bilgiler içeren o iki rüyanın ne anlama geldiği bilgisi, ondan kaynaklanan bir bilgelikten değil, Allah’tandır. Hz. Yusuf, şirk koşmadan Allah’a ve kesin olarak ahirete inanan bir kimsedir.
Riya gizli şirktir. İnsan Allah’ı değil, vahyi göz ardı ederek insanları memnun etme derdine düşerse doğru yoldan sapmış olur: “Bunlar insanlara gösteriş için mallarını harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa o ne kötü arkadaştır.” (Nisa, 4: 38). Allah’ı değil, insanları razı etmek için yapılan işlerin ahiretteki karşılığı azaptır. Bu kimselerin münafıklar olduğu görüşü ve surenin Medine’de indiği dikkate alındığında o kimselerin, kendilerini Müslümanmış gibi göstermeye çalıştıkları, bu amaçla hayır görünümlü, şer niyetli harcamada bulundukları söylenebilir. Onlar böyle yapmakla kendilerini aldatırlar, yaptıkları görünüşte iyilik, ahirette boşa gider.
Vahye muhatap kılınmış toplumlardan gününü gün etmeye çalışan, Allah’a ve Hesap Gününe inanmayan, ilahi yasakları çiğneyen kimselerle zulümleri nedeniyle savaşılır. Savaşı sona erdirecek şey, cizye vererek Müslümanlara boyun eğdiklerini kabul etmeleridir: “Kendilerine Kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resulü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle küçülerek elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe, 9: 29). Ayette “hak dini” ifadesi kullanılmaktadır ve bu, dinin özünde hak oluşuna dikkat çekmekte ve onun dışındaki dinlerin batıl olduğunu ima etmektedir. Hak dinini kabul eden kimselerin sorumlulukları arasında batıl din mensuplarıyla mücadele de vardır. Bu mücadele, onları insanlara zulmetmekten alıkoymayı da içerir. Kimse zorla Müslüman yapılmaz; ancak insan iradesini yok sayıp onlara karşı zorbalık yapanlar, bu fiillerinden imkânlar ölçüsünde alıkonur. Müslüman olmaları değil, adalete teslim olmaları istenen kimseler, cizye verir ve boyun eğerlerse savaşa son verilir. Cizyenin muhatabını, Ehl-i Kitap ve Mecusilerle sınırlayanlar olduğu gibi Müslüman olmayan her topluluktan cizye alınabileceğini ifade edenler de olmuştur. Ayet, aynı zamanda “siyaset dışı İslam” anlayışının doğru olmadığını göstermektedir.
Din, maddi ve manevi fedakârlık ister. Savaşın kaçınılmaz olduğu ortamlarda kaçarak güya kendini emniyete almak isteyen Müslüman görünümlü kimseler, aslında din hakkındaki şüphelerine –dolayısıyla şeytana- teslim olmuş kimselerdir: “Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp, kuşkuları içinde bocalayanlar senden izin isterler.” (Tevbe, 9: 45). Bu kimseler, dünyevi nimetleri Allah’ın ahirette vereceği nimetlere üstün tutarlar. Hâlbuki bu dünyanın nimetleri geçici, ahiretteki ise kalıcıdır. Ne yazık ki küçük düşünmeleri, onları cehennem azabına sürükleyecektir.
Görüldüğü gibi “Allah'a inanmayan” ifadesinin yer aldığı ayetlerin hepsinde söz konusu kişilerin ahirete de inanmadıkları belirtilmektedir. Bu ayetlerin ilkinde Hz. Yusuf’un tebliğ ettiği iki kişiye kendisinin Allah’a ve ahirete inanmayan bir kavmi terk ettiğini söylediği belirtilirken diğer ayetlerde sırasıyla gösteriş için iyilik yapanlardan, son dinin emir ve yasaklarını dikkate almayan, kuşkularına yenik düşen kimselerden söz edilmektedir.