“Allah’tan başkasını mı (eġayrallâh)?” ifadesi, iki Mekki surenin dört ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu ayetler içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
İsrailoğulları, müşrikler arasından tevhidi mesajı somutlaştıran bir toplum olsunlar diye seçilmiş ve kendilerine birçok peygamber gönderilmiştir: “Ben, size tanrı olarak Allah'tan başkasını mı arayacakmışım? Hâlbuki O, sizi âlemlere üstün kılmıştır.” (Araf, 7: 140). İsrailoğullarının âlemlere üstün kılınmaları, kendi dönemlerinde içlerinden peygamberler gönderilmesiyle ilgilidir. Kitaplı toplumlar, doğruyu bulma konusunda kitap gönderilmemiş olanlardan daha şanslıdır. Kültürel düzeyde de olsa kendilerini ilahi kaynaklı bir kitaba aftetmeleri ve kısmen de olsa ona uygun hareket etmeleri, onları peygamber tanımaz kavimlerden üstün kılar. İsrailoğulları, Allah’a isyan yolunu seçtiklerinde azap tehdidi onlar için de geçerlidir.
Hiçbir şeye gereksinim duymayan Allah’tır. Hâlbuki tapılan insanların kendilerine tapacak insanlara, tapılan cansız varlıkların yontucuya, tapınak inşa ediciye vs. ihtiyacı vardır. Kur’an’da bu gerçek doğrultusunda, Allah’tan başkasına sığınıp O’na ortak koşmak, bir soru ile kınanır: “De ki: ‘Göklerin ve yerin yaratıcısı olan ve yediren fakat kendisi yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı kendime dost edineceğim? Ben Müslümanların ilki olmakla emrolundum.’ de ve sakın Allah'a eş koşanlardan olma.” (Enam, 6: 14). Allah, kullarını muhtaç varlıklar olarak yaratmış ve merhametinden dolayı onlara ikramda bulunarak ihtiyaçlarını giderme imkânı da vermiştir. Bunu dikkate almayıp, canlı ya da cansız varlıkları Allah’a ortak koşmak açık bir nankörlüktür. O’na teslim olmak ve O’ndan başka bir tanrı tanımamak ilahi bir emirdir. Dolayısıyla Allah’a şirksiz iman hem aklî hem dinî bir gerekliliktir. Allah’a itaati bırakıp O’nun yarattıklarının ortaya koyduğu prensipleri -gönüllü olarak- esas alan bir hayat sürmek şirktir.
Kur’an, Allah’ın göndereceği bir azabı, meydana getireceği kıyameti, kimsenin engelleyemeyeceği gerçeğine bir soru ile dikkat çeker: “De ki: Söyleyin bakalım. Acaba size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın).” (Enam, 6: 40). Ayetteki muhatap müşriklerdir. Allah onların ve taptıklarının acizliğini göstermektedir. Müşrikler de zor durumda kaldıklarında Allah’a sığınırlar, putlarını bırakırlar. Zaten insan gücünü aşan durumlarda, Allah’tan başka yardıma çağrılanların yapacağı bir şey yoktur. Ateistlerin durumu da müşriklerden farklı değildir.
Müşrikler, tevhid dinine üstün gelemeyeceklerini anladıklarında tevhid ile şirk arasında orta yol arayışına girdiler; fakat kınama amaçlı bir soru ile talepleri reddedildi: “De ki: O her şeyin Rabbi iken ben Rab olarak Allah’tan başkasını mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.” (Enam, 164). Müşrikler, şirke çağırırken muhtemelen “Günahı bizim boynumuza!” türü bir söylem kullanıyorlardı; ancak öyle bir şey asla söz konusu olamazdı. Ahirette herkes kendi hesabını verecek. Ayette “Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir.” denilerek hem Müslümanlara hem müşriklere batılda ittifak etmenin yanlışlığı konusunda bir uyarıda bulunulmaktadır. Dünyada imtihan gereği insanlar, herhangi bir konudaki düşüncelerini yüzde yüz oranında kanıtlayamamaktadır. Ahirette ise hak ve batıl net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
Görüldüğü gibi “Allah’tan başkasını mı?” sorusunun yer aldığı ayetlerde İsrailoğullarının içlerinden peygamber gelmesi ve Kitaplı bir toplum olması nedeniyle üstün kılındığından, Allah’ın göklerin ve yerin yaratıcısı olup hiçbir şeye ihtiyaç duymadığından, Allah’a şirk koşmanın dinen kabul edilemezliğinden, büyük zorlukla karşı karşıya gelen inkârcıların (müşrik, ateist vs.) da Allah’a sığındığından, kimsenin başka birine ait günahı üstlenemeyeceğinden ve dünyadaki ihtilafların ahirette çözüme kavuşacağından söz edilmektedir.