A`râf kelimesi, Kur’an’ın sadece iki ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler,[1] bağlam analizi yapılarak a`râfta bulunan kimselerin cennet ve cehennem yoluna koyulmuş kimselere yönelik sözleri ele alınacaktır. Elde edilen ön bulgulara göre bu topluluk, peygamberler ve adil kişilerdir ya da sevabı, günahı eşit olup cennete girme ümidi taşıyan kimselerdir. Değerlendirmeler, Kur'an yorum tarihimiz ışığında ve gerekli görüldüğünde Kur'an’ın Kur'an’ı tefsiri yöntemiyle başka ayetlere de referansta bulunularak yapılacaktır.
Ahirette cennetlikler ve cehennemlikler arasında bir perde vardır. Artık saflar netleşmiştir. Münafıkların mü'min görünme sahtekârlığı ahirette son bulmuş ve onlar da kâfirler topluluğu arasında yerlerini almışlardır: “İki taraf arasında bir perde ve a'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan erkekler vardır ki bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline, ‘Selâm size!’ diye seslenirler.” (el-A‘râf 7/46). Kâfirlerle müminler arasında olduğu söylenen perde, ayetin orijinalinde hicâptır. Hicap görmeyi engelliyorsa perde ya da duvar[2] türündendir. Görmeyi değil, sadece ulaşmayı engelliyorsa o zaman da cam gibi bir engeldir. Ayetteki “a'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan erkekler” ifadesi, akla peygamberleri ek olarak da kendi dönemlerinin iyi Müslümanlarını akla getirmektedir; çünkü peygamberler de iyi Müslümanlar da yaşadıkları zaman diliminde olup bitenden yani kimin inandığından kimin inkâr ettiğinden imkânları ölçüsünde haberdardır. Onlar dini cami-iş-ev arasına sıkıştırmamış, toplumun ıslahı için çabalamışlardır. Bu nedenle ahirette kâfirleri ve müminleri yüzlerinden tanırlar. Allah’a saygılarından dolayı yaptıkları güzel işleri değil, Allah’ın rahmetini merkeze aldıkları için cennete girmeyi umarak cennet yolunu tutmuş olanlara hitap ederler. Cennetliklere “Selam size!” demeleri, cennetliklerin henüz cennete girmediklerini göstermektedir. Yani peygamberler ve adil şahitlik görevini yapmış olan Müslümanlar bu dua ile cennetlikleri cennetle müjdelemektedir. Diğer bir yoruma göre cennete girmeyi uman kimseler a`râf ehli değil, cennet yolundaki Müslümanlardır; çünkü hâlâ yoldadırlar. A‘râf ehlinin “erkekler” olduğunun söylenmesi, kadın peygamberin varlığı bilinmediğinden onların peygamberler olduklarını akla getirmektedir. “Kastedilenler arasında adil şahitlik yapan erkekler de vardır.” denirse akla “Adil şahitlik yapan kadınlar da var. Peki, neden onlardan söz edilmedi?” sorusu gelmektedir. Bu durumda adil şahitlik yapan kadınların da orada olduğu ancak onların “Selam size!” diye hitap etmedikleri söylenebilir. A‘râf ehlini peygamberler ve adil şahitler değil de sevabı ve günahı eşit kimseler diye kabul edenlere göre onlar, cennetin yolunu tutanların ardından cennete girmeyi ummaktadırlar. Bu yorum esas alındığında A‘râf ehlinin tamamının erkek olması gerekmez. Az önce dikkat çektiğimiz gibi bu durumda da kadınlar cennetliklere herhangi bir hitapta bulunmamış olurlar.
Kur’an; yukarıdaki ayetten sonra a‘râf ehlinin cehennemliklere isteksiz bir şekilde bakışlarını çevirdiklerinden ve onların gittiği yöne gidenlerden olmak istemediklerinden söz etmektedir.[3] Ardından gelen ayet de şöyledir: “(Yine) a'râf ehli simalarından tanıdıkları birtakım adamlara seslenerek derler ki: «Ne çokluğunuz ne de taslamakta olduğunuz büyüklük size bir yarar sağladı.” (el-A‘râf 7/48). Yukarıda ele aldığımız ayette[4] a‘râf ehli denilmesinin ardından bu ayette onlara işaret eden bir zamir kullanmak yerine yine “a‘râf ehli” denilmesinin, onların üstün konumunu gösterdiği söylenebilir. Yani onlar, önce cennetliklere sonra da onlardan bağımsız olarak cehennemliklere hitap etmektedirler. Dolayısıyla bu da onların peygamber oldukları tezini güçlendirmektedir. Bu ayette de a‘râf ehli muhataplarını yüzlerinden tanımaktadır. Kâfirlerin ne kalabalık ne güçlü ne de şeytan gibi kibirli[5] oluşları onlara fayda getirmiştir. Ahirette faydalı olacak şey, sahih bir iman ve o doğrultuda güzel işler yapmaktır.
Ele aldığımız ayetlerde görüldüğü gibi a‘râf ehlinin peygamberler ve adil şahitler oldukları baskın görünse de onların sevap ve günahları eşit kimseler olduğu görüşü asla bir kenara konulamamaktadır. En doğrusunu Allah bilir.
[1][1] el-A‘râf 7/46, 48.
[2] Kur'an, kâfirlerle müminler arasındaki engel için sûr kelimesini de kullanır: “Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere: Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği günde kendilerine: Arkanıza dönün de bir ışık arayın! denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir.” (el-Hadîd 57/13).
[3] İlgili ayetin; bakışlarını cehennemliklere çevirdiklerinden değil, bakışlarının çevrildiğinden söz etmesi bu anlamı vermektedir: “Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de ‘Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!’ derler.” (el-A‘râf 7/48).
[4] el-A‘râf 7/45.
[5] “Ve meleklere, ‘Adem'e secde edin.’ dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kâfirlerden oldu.” (el-Bakara 2/34).