Kur’an’ın temel hedefi toplumun, inanç ve yaşamının ıslahıdır. Bu yazıda, topluma dair ayetlerden sadece “başka bir toplum (kavmin/kavmen âharîn)” ifadesinin geçtiği dört ayet, nüzul sırasına göre ele alınacaktır.
Hiçbir toplum, kendisini diğerlerinden üstün görmemelidir çünkü üstün olanlar Allah’tan sakınanlardır. Diğer toplumların kendilerine muhtaç olduğu “belli bir toplum” yoktur. Toplumların seyri, sabit kalmaz. Ya yükselişe ya da inişe doğru giderler. Her toplum, bulunduğu halin daha iyiye gitmesi konusunda Allah’ın yardımına ihtiyaç duyar. Hangisinin diğerleri üzerinde söz sahibi olacağı, gayretlerine bağlıysa da nihai anlamda Allah’ın elindedir. Toplumlara düşen hayırda yarışıp öne geçmeye çalışmaktır. Bu hedefe sahip toplumlar için Allah’ın rahmeti geniştir; onları günahları nedeniyle hemen cezalandırıp yok etmez, ksine onlara kendilerini düzeltme fırsatı verir: “Rabbin muhtaç değildir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi götürür ve sizi başka bir topluluğun soyundan türettiği gibi yerinize başka bir toplumu yerleştirir.” (Enam, 6: 133). Sadece yüce Allah, kimseye hesap vermek zorunda değildir. Ayetin girişindeki ve rabbuke el-ganiyyu ifadesindeki marifelik (el) takısı bunu ifade etmektedir. Benzer şekilde zu’r-rahme ifadesi de rahmetin sadece O’na ait olduğunu gösterir. Diğer varlıklardaki rahmet (sevgi, şefkat vs.) göreceli olup, O’nun vermesi sayesindedir. O’nun kötülük yapan toplumları cezalandırması, hak ettikleri içindir. Ayrıca bu ceza, O’nun rahmetinden dolayıdır çünkü bu sayede mazlumların hakları korunmuş olmaktadır. Bu ayet; kibre kapılıp, başka toplumlara zulmedenlere bir tehdit; gerek iç gerekse dış sorunları nedeniyle zayıf düşmüş İslam toplumlarına da bir destek niteliğindedir. Çünkü Allah’ın cezalandırması pek şiddetli, kâfirlerin kurdukları komplolar ve zorbalıklar “Allah’a tevekkül eden müminler için” pek zayıf, pek etkisizdir.
Mekkeli müşrikler Hz. Muhammed’i (s) nasıl yakalamaya yeltendiyse daha önce Firavun ve askerleri de Hz. Musa ve inananları yakalamak üzere peşlerine düşmüşler ve onları acı bir azap kuşatmıştı. Onlar geride bahçeler, çeşmeler, ekinler, güzel makamlar ve sefa sürecekleri nice nimetler bıraktı (Duhan, 44: 25-27). Bu nimetler onları koruyamadı ve o nimetleri yanlarında da götüremediler. Zulüm ila abad olamadılar: “İşte böylece biz de onları başka bir topluma miras bıraktık.” (Duhan, 44: 28). Bu ayetteki “başka bir toplum”un İsrailoğulları değil, Allah’ın sonraki dönemlerde Mısır’a hakim kıldığı kullar olduğu söylenmekte ve gerekçe olarak da İsrailoğullarının –çıkış sonrası– Mısır’a geri dönmemeleri gösterilmektedir. Herhalukârda Allah’ın ödül olarak nimet verdiği kimseler hangi toplum olursa olsun, nankörlük ederlerse o nimeti, Firavun ve askerleri gibi kaybederler.
Kur’an, içinde yaşadığı toplumları ve mülkiyetlerini kastederek, zulmün cezasız kalmadığını şöyle belirtir: “Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da başka bir toplum var ettik.” (Enbiya, 21: 11) Bu ayet, özelde Peygamber’i (s) yalanlayan Mekkeli müşrikleri muhatap alsa da her dönemde zalimlerin karşılaşabilecekleri kötü akıbete dikkat çekmektedir. Dolayısıyla, tarihin “masal okur gibi okunmaması gerekir.
Hicretin ilk yıllarında inmiş olması muhtemel bir ayette, münafıkların ve Yahudilerin tutumlarından söz edilmektedir: “Ey peygamber, kalpleri inanmamışken, ağızlarıyla ‘İman ettik.’ diyenler, Yahudilerden yalana kulak verenlerden ve sana gelmeyen başka bir toplum hesabına casusluk yapanlardan küfre koşuşanlar seni üzmesin. Kelimeleri asıl anlamlarından saptıranlar da ‘Bu fetva size verilirse alın, verilmezse kaçının.’ derler. Allah’ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir. Onlara dünyada rezillik, ahirette de büyük bir azap vardır.” (Maide, 5: 41). İnkârcıların tavırları konusunda, “seni üzmesin” denilmesi teselli niyetlidir. Çünkü insanı üzen şeyler, ağırlıklı olarak dışından kaynaklanır. Ayette söz edilen kimseler, işledikleri suçların cezasının ağırlığından kurtulmak isteyenlerdir. Bu çaba süreklilik arz ederse din “esnek” bir kültür haline dönüşür. Münafıklar ve Yahudiler üzerinden, aslında uyarılan Müslümanlardır. Bu tutum, günümüzde kimi Müslümanların ya da kendilerini Müslüman görenlerin, “Kur’an hükümleri tarihseldir, yeni şeyler söylemek lazım, cancağızım!” türü sözlerini ya da “Müslümanız ama şeriata karşıyız!” demelerini akla getirmektedir. Bu tür kimselerin tevbe etmeleri ve Allah’tan bağışlanma dilemeleri umulur. Ayet ayrıca müminleri, “bir başka toplum adına” yapılan ajanlık faaliyetlerine karşı da uyarmaktadır.