Kur’an’da “emret (ve’mur)” ifadesinin tamamı Mekki surelerde geçmektedir. Bunlardan ikisi bir surede diğer ikisi de iki surenin birer ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
İsrailoğullarının Firavun zulmünden kurtulmasının ardından Hz. Musa, insanların doğru yolu bulmaları, haramları ve helalleri bilmeleri için gerekli bilgileri içeren vahyi, -sınırlı miktarda da olsa- yazılı olarak almıştır: “Nasihat ve her şeyin açıklamasına dair ne varsa hepsini Musa için levhalara yazdık. (Dedik ki): Bunları kuvvetle tut, kavmine de onun en güzelini almalarını emret. Yakında size, yoldan çıkmışların yurdunu göstereceğim.” (Araf 7/145). Hz. Musa, söz konusu levhalarda gelen vahyin öncesinde Mısır’dayken de tebliğde bulunduğuna göre ona verilen vahyin bir kısmı da yazılı olarak gelmemiştir. Vahye uyma konusunda örnek olan Hz. Musa, gelen vahye öncelikle itaat edecek kişidir. Bundan dolayı onun vahye itaati, “Bunları kuvvetle tut.” denilerek daha belirgin bir şekilde istenmiştir. Ardından da bunu kavmine emredecektir. Vahye tabi olan Müslümanlar, bu çabaları sırasında yanlış yaparlarsa kendilerine vahiy gelmeyeceği için onların örneklikleri peygamberlerinki gibi değildir. Hz. Musa’nın kavmine vahyin en güzelini almalarının emredilmesi; onlardan kısas yerine affın, mubah yerine farzın, ruhsat yerine azimetin, intikam yerine sabrın tercih edilmesinin istendiği şeklinde anlaşılabilir. Böyle yaparlarsa kötü kimselere karşı üstün gelecek bir karaktere sahip olacaklardır. Ayetteki “yoldan çıkmışların yurdu” ifadesinden neresinin kastedildiği açık değildir. O yurdu gösterecek olan peygamber olduğuna göre İsrailoğullarından beklenen şey, o fasıklar gibi olmamaları, Allah’a itaat etmeleridir. Gösterilen yer, yoldan çıkmışların hâlâ hüküm sürdükleri bir yer ise bu durumda da Hz. Musa, İsrailoğullarına, yoldan çıkmış kimselerin sapkınlıklarına son vermeleri gerektiğini söylemiş olsa gerektir.
Söz sahibi olmadığı bir ortamda davetçi kimse, ne kadar kötü muameleyle karşılaşsa da sabretmeli ve cahillere aldırış etmeden davasını sürdürmelidir: “(Resûlüm!) Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf 7/199). Ayetteki “ay yolunu tut” emri, Müslümanların hâkim olmadıkları Mekke’de gelmiştir. Bu durumda affedilmesi istenen kimseler, toplumda etkili olmayan ve taşkınlıkları olan müşrikler olsa gerektir. Yine “iyiliği emret” ifadesi, örfe uygun hareket edilmesini öğütlemektedir. Örf gelenek haline gelmiş unsurların iyi olanlarıyla sınırlıdır. Vahye aykırı olmadığı sürece örfe göre hareket etmek övülen bir davranıştır. Dine göre neyin örf olduğunu tespit edebilmek için de Kur’an’ı anlayarak okumak, Peygamber’in (s) sünnetini bilmek gerekir. Şirk, isyan vs. toplumda genel kabul görmüş olsa bile onlar asla “iyilik” kapsamında görülemez. Aksine İslam, bırakın onları yaygınlaştırmayı, onlarla mücadele etmeyi emretmektedir. Örfün genelliği, kamuoyunun faydalı bulduğu şeyleri yaygınlaştırma çabasını da akla getirmektedir. “Cahillerden yüz çevir.” emri, onların bilgisizliğine de olgun davranışlar göstermemelerine de aldırmamayı öğütlemektedir. Bu ağırbaşlı tutum, onların anlamsız kibirlerini kıracaktır.
İslam’da babanın ailede merkezi bir yeri vardır. Onun sorumluluklarından birisi de namaz kılması ve aile bireylerinin namazlı niyazlı olmalarını sağlamaya çalışmasıdır: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.” (Taha 20/132). Kur’an; mal değil, iyilik biriktirmeyi teşvik eder. İnsan geçimini sağlamalı ancak ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışmamalıdır. Asıl hedef ebedi hayatta cenneti kazanmaktır. Bu nedenle dünyaya kapılıp gitmeyi engelleyen namaz asla ihmal edilmemelidir. Güzel sonuca ulaşmak için Allah’a kulluk bilinciyle dolu bir hayat sürmek gerekir. Allah’ın, kullarının kulluğuna ihtiyacı yoktur. Aksine kurtulanlardan olmak isteyenlerin ibadete ihtiyacı vardır. Zaten iman etmekle iş bitmiş olmaz, güzel fiiller de sergilemek gerekir.
Namaz, dini yaşamada yol azığıdır. Toplumun ıslahı çabası sırasında karşılaşılacak zorluklara karşı dirençli olmak gerekir: “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman 31/17). Namazdan sonra iyiliği emir ve kötülüğü nehiy sorumluluğunun gelmesi, sosyal sorumlulukların ne kadar önemli olduğunu gösterir. Korkak kimseler bu sorumluluğu yerine getiremezler. Müslüman; kötü kimselerden değil Allah’tan korkmalı, hayatını cami-iş-ev üçlüsü ile sınırlamamalı ve toplumdaki fesadı ortadan kaldırma sorumluluğunu ihmal etmemelidir.
Görüldüğü gibi “emret (ve’mur)” ifadesinin yer aldığı ayetlerde vahye sarılmak ve insanları buna teşvik etmek gerektiğine, affetmenin, iyiliği emretmenin değerine, cahillerden yüz çevirmenin, namazın, sabrın, takvanın lüzumuna, insanları kötülükten vazgeçirmeye çalışmanın dinî bir görev olduğuna dikkat çekilmektedir.