Kur’an’da “Gökleri ve yeri altı günde yarattı. (خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ)” ifadesi, üçü Mekki biri Medeni olmak üzere toplam dört surenin dört ayetinde geçmektedir. Bu yazıda, söz konusu ifadenin yer aldığı dört ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Allah bir şeyi yaratmayı dilediğinde ona, “Ol!” der ve o da hemen oluverir. Bununla birlikte Allah, kendi bildiği bir hikmet gereği gökleri ve yeri altı günde yani aşamalı olarak yaratmıştır: “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden, geceyi, durmadan onu kovalayan gündüzün üzerine bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (Araf, 7: 54). Allah’ın gökleri ve yeri altı günde yaratması, yedinci gün yorulduğu şeklinde yorumlanamaz. Zaten ayette de öyle bir şeyden söz edilmemektedir. Allah’ın benzeri olmadığı için Allah’tan söz eden ayetleri anlamada mecaz unsuru göz ardı edilemez. Çünkü Allah’ın benzeri yoktur. Ancak “Allah arşa istivâ etmesinden kastedilen şey, onun otoritesidir.” desek de tenzih tam olarak gerçekleşmediği için “Allah arşa istivâ ettim, diyorsa etmiştir. Bizim bildiğimiz, bu fiilinin kesinlikle yaratılmış varlıkların fiillerine benzemediğidir.” diyenlerin görüşleri de dikkate değerdir. Bu ayette Allah, evrendeki ayetleri yaratmasına dikkat çekmektedir. Yarattığına emretme hakkı O’ndadır. Hüküm O’nundur ve hükmünde kimseyi ortak kabul etmez. O, insanların koştukları ortaklardan münezzehtir.
Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah, evreni yaratıp kenara çekilmemiştir. Aksine yarattıklarını takip etmekte, irade verdiklerinin eylemlerini de melekler aracılığıyla kayda geçirmektedir: “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istivâ eden Allah’tır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?” (Yunus, 10: 3). Ahirette şefaatin olup olmamasına dair izin verme kararı Allah’a aittir. Orada bir iyiliğe on sevap eğer bu iyilik infak ise yedi yüzden fazla sevap verecek olan O’dur. Dolayısıyla ahirette yardım, Allah’tan istenmelidir.
Göklerin ve yerin yaratılış amacı, insanları sınavdan geçirmektir: “O, hanginizin amelinin daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için Arş'ı su üzerinde iken gökleri ve yeri altı günde yaratandır. Yemin ederim ki ‘Ölümden sonra muhakkak diriltileceksiniz.’ desen kâfir olanlar derhal ‘Bu, açık bir büyüden başka bir şey değildir.’ derler.” (Hud, 11: 7). İnkârcılar, ahiret inancını “sihir” olarak nitelemektedir. Yani onlara göre insanların bu dünyada imtihan edildikleri ve yaptıkları her şeyin hesabını diriltilip verecekleri inancı, aldatmadan başka bir şey değildir. Bu inkârcılar nasıl da kendilerini ve takipçilerini aldatıyorlar! Zaten tarihin tüm dönemlerinde peygamberler, inkârcılar tarafından büyücülerle eş değer görülmüş ve gösterilmişlerdir.
Her şeyi yaratan Allah, yarattıklarından haberdardır. Ona hiçbir şey gizli kalmaz: “O, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ın üzerine istivâ edendir. Yere gireni ve ondan çıkanı, gökten ineni ve oraya yükseleni bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.” (Hadid, 57: 4). Ayette sözü edilen; “yere giren”, akarsular, dünyaya düşen gök cisimleri; “gökten inen” yağmur, kar vs. “göğe yükselen” de ısınan hava vs. olabileceği gibi “yere giren”, vefat eden kimseler ve “yerden çıkan”, bitkiler; “gökten inip çıkanlar” da melekler olabilir.
Görüldüğü gibi Allah gökleri ve yeri, niteliğini O’nun bildiği “altı günlük bir süre içinde” yaratmıştır ve ardından deistlerin iddia ettiğinin aksine bir kenara çekilmemiştir. O, canlı cansız tüm varlıkları bir düzen içinde yaratmış, bu düzen içinde “kısmen özgürlük sahibi” akıllı varlıkları da bu ayrıcalıklarından hesaba çekecektir. Şükredenler cennete, nankörlük edenler cehenneme gidecektir.