Kur’an’daki “hicret edip Allah yolunda cihat edenler (hâcerû ve câhedû fî sebîli(A)llâh).” ifadesi, üç Medeni suresinin birer ayetinde geçmektedir. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır. Söz konusu ayetlerin üçüncüsünün çevirisi, bağlam gereği “hicret edip Allah yolunda (…) cihat edenler” şeklinde yapılmıştır.
Mekkeli müşrikler, Müslümanların inanç ve pratiklerine tahammül etmedikleri gibi onları işkence, öldürme ve sürgüne maruz bıraktılar. Böyle bir arka plan sonrasında dinleri uğruna vatanlarını terk eden Müslümanlara ilahi müjde geldi: “İman edenler ve hicret edip Allah yolunda cihat edenler var ya işte bunlar, Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah, bağışlayan ve merhamet edendir.” (Bakara, 2: 218). Allah’ın rahmeti; iman, hicret ve cihat edenlerin üzerinedir çünkü onlar Allah yolunda dünyevi açıdan risk almaktadırlar. Hicret; İslami olmayan bir çevreden İslami olana, İslam’ın değerlerini dikkate almayan bir işten, dikkate alanına vs. yönelik bir harekettir. Cihat, kılıçla olabildiği gibi dil (konuşma, yazma vs.) yoluyla ve kalben çirkin bularak (yüze yansıyacak bir tutumla) da olabilir. Allah’ın affetmesini isteyenlerin kalp temizliği iddialarının, kurtulmaları için yeterli olmayacağının dolaylı olarak çıkarılabileceği bu ayette şirksiz bir imanı koruma imkânı bulamamaları nedeniyle vatanlarını terk eden ve cihat edenlere müjdelenen rahmet; şehitlik, gazilik ya da bol nimete kavuşmak şeklinde tezahür edebilir.
Müslümanların cihat sorumluluğu olduğu gibi mücahitlere sahip çıkmak sorumluluğu da vardır: “İman edenler, hicret edip Allah yolunda cihat edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya işte gerçek müminler onlardır. Onlar için bağışlanma ve bol rızık vardır.” (Enfal, 8: 74). İman-hicret-cihat üçlüsünün somut örneği Mekke’den Medine’ye giden Müslümanlar, onlara sahip çıkanların somut örneği ise Medine’deki ensardır. Din konusunda zorluk çekip, şirke teslim olmaksızın çıkış yolu arayanlar da onlara yardım edenler de bağışlanacak ve bol rızıkla ödüllendirilecektir. İmanın birleştirdiği bir topluluğa ve aynı bağdan dolayı onları ağırlayan Müslümanlara vaat edilen bu rızık, dünyadaki güzel imkânlar olabildiği gibi cennet nimetleri de olabilir.
İman ettikleri için başlarına bir kötülük geldiğinde imanlarını değil, konumlarını merkeze alanların Allah katındaki değeri düşüktür: “İman edenler, hicret edip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihat edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündür. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe, 9: 20). Hayır-hasenat işleri güzeldir; ancak bu tür faaliyetleri İslami çabaların en üstünü görüp cihadı terk etmek hatta onu küçümsemek doğru değildir. Ayette iman-hicret-cihat üçlüsünün uygulayıcısı müminler ile kimsenin açıkça kıyaslanmamış olması, onların değerini daha da artırmaktadır.
Görüldüğü gibi “hicret edip Allah yolunda cihat edenler” ifadesinin yer aldığı ayetlerde öncelikle iman etmeye dikkat çekilmiş ve ayrıca Allah’ın bağışlayıcılığından, bol rızık vereceğinden, bu fedakârlığı yapanların kurtulacaklarından söz edilmektedir. İman-hicret-cihat üçlüsünün örnekliğini sergileyenlere yardım eden müminler de güzel nimetlerle müjdelenmiştir.