Kur’an’da “ıslah et (aslih)” ifadesi, iki Mekki surenin birer ayetinde geçmektedir. Söz konusu ifade içlerinde bulundukları iki surenin iniş sırasına göre ele alınacaktır.
Kendilerini ıslah etmeyi asla ihmal etmemesi gereken Müslümanlar, içinde yaşadıkları toplumda var olan ifsat edici unsurları bilmeli ve onları iptal etme çabası içinde olmalıdır. Bu çabalarının sonuç vermediği kimselerden uzak durmaları ve onlarla işbirliği yapmamaları gerekir. Islah faaliyetlerinden sorumlu kişi, bu faaliyetlerden bir zorunluluk gereği uzak kalırsa yerine bıraktığı kişinin görevini ihmal etmeyeceğini bilse bile ıslahı sürdürmeyi ona sıkı sıkıya tembihlemelidir: “(Bana ibadet etmesi için) Musa'ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha ilâve ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu. Musa, kardeşi Harun'a dedi ki: Kavmimin içinde benim yerime geç, onları ıslah et, bozguncuların yoluna uyma.” (el-A’râf 7/142). Reşid Rıza, Hz. Musa’nın Rabbinin o belirlenen vakti için gitmek isteyince aralarında hüküm vermesi ve içlerine ıslahta bulunması için büyük kardeşi Harun’u onlara yönetici olarak bıraktığını ifade etmektedir; çünkü onların içinde başkanlık Hz. Musa’ya aitti ve Harun onun veziri, desteği ve yardımcısı idi. (…) Hz. Musa kardeşine onlar arasında ve içinde ıslahı tavsiye etti ve yeryüzündeki bozguncuların yolundan gitmesini yasakladı.[1] Ayetten yola çıkarak günümüze dair bir yorum yapılacak olursa ıslah faaliyetlerinin sadece sivil toplum etkinlikleriyle yani vakıf, dernek vs. faaliyetleriyle yetinilerek yürütülemeyeceğini söylenebilir. Bu faaliyetlerde toplumu yönetenlerin de sorumlulukları vardır. Ayette otuz geceden ayrı olarak on geceden söz edilmesiyle yetinilmemiş, toplamda kırk gece olduğu da belirtilmiştir. Aksi takdirde ayrıca belirtilen on günün, 30 günlük sürenin son üçte biri olduğu (20+10) sanılabilirdi. Söz edilen otuz gecenin Zilkade, on gecenin ise Zilhicce ayından olduğu ifade edilmektedir.
Kur’an, müminlere ana-babaya iyilik yapmalarını emreder. Gerekçe sıralanırken ise daha çok sahip çıkılması gereken ve çocukların yetişmesinde daha fazla rolü olan annenin yaşadığı zorluklara dikkat çekilir: “Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de soyumu da ıslah et. Ben sana tövbe ettim ve elbette ki ben Müslümanlardanım.” (el-Ahkâf 46/15). Ayette ana-babaya iyilik yapmak tavsiye edilmiş olsa da Allah’tan gelen tavsiye, emir hükmündedir. Kırk yaşının “peygamberlik yaşı” olduğu söylense de Kur’an, Yahya’ya çocukken hüküm[2] (Meryem 19/12) İsa’ya da peygamberlik (Meryem 19/30) verildiğini belirtir. On sekiz yaşından itibaren -kimine göre 30’lu yaşlardan- 40’lı yaşlara gelince şükreden kullar, anne-babalarına merhamet gösterir ve iyilik ederler. Ayette söz edilen “kişiye ve ana-babasına verilen nimet”, İslam olabileceği gibi onlara verilen dünyevi imkânlar da olabilir. Hayırlı evlat, verilen nimetlere sadece sözlü değil, fiilî olarak da şükreder. Ayette ayrıca inananların, sadece kendilerinin değil, sonraki nesillerin de ıslahını hedeflemeleri gerektiğine dikkat çekilmiştir.
Görüldüğü gibi “ıslah et” ifadesinin yer aldığı iki ayette Hz. Musa için Allah tarafından belirlenmiş olan toplamda kırk günden, Hz. Musa’nın, yerine yönetici olarak bıraktığı kardeşi Harun’a ıslah edici olmasını ve müfsit kimselerden uzak durmasını tavsiye ettiğinden, ana-babaya iyilik etmenin öneminden, annenin çocuklara daha fazla emeğinin geçtiğinden, hayırlı çocukların ana-babalarından şefkatlerini esirgemeyeceğinden ve gelecek nesillerin ıslahını da önemsediklerinden söz edilmektedir.
[1] M. Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-Menâr (Mısır: el-Hey’etu’l-Mısriyyetu’l-Âmme li’l-Kitâb, 1990), 9: 106.
[2] Bu hüküm, bazılarınca peygamberlik olarak yorumlanmıştır bk. Ebû Mansûr Muhammed el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, thk. Mecdî Bâslûm (Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1426/2005), 7: 223.