Basiret sahibi her kul, kötü arkadaş edinmenin her iki dünyada da insanı zarara uğratacağını bilir. Kötü insanlar bile yanındaki kimselerin kendisine kötülük yapmasını kabullenemezken, iyi insanların bu konuda onlardan daha dikkatli olmaları beklenir. Çünkü kötü arkadaş kötülüğü güzel göstererek iyi insanları yanıltmaktadır.
Vahyin bilgilendirme ve yönlendirmesinden uzak yaşayan herkes kötü arkadaşların (şeytanların) tuzağına düşmeye adaydır: “Kim Rahman’ın Kur’an’ından yüz çevirrise ona bir şeytan musallat ederiz, artık onun arkadaşı olur. Şeytanlar onları Allahın yolundan alıkoydukları halde bunlar kendilerini doğru yolda sanırlar.” (Zuhruf, 43: 36-37). Kötü arkadaşlar insanları azaba götüren bir yola yönlendirirler: “Biz onlara birtakım arkadaşlar musallat ettik de onlar kendilerine önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini güzel gösterdiler. Böylece kendilerinden önce gelip, geçmiş olan cin ve insan toplulukları hakkındaki, azap sözü onlar için de hak oldu. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.” (Fussilet, 41: 25).
“Aslında çok iyi birisidir ama arkadaşları kötü.” şeklindeki değerlendirmelerde kısmi haklılık payı olabilir. Çünkü insan iyi arkadaş bulmaya niyetlense de her zaman o niyetine uygun kişilerle karşılaşmayabilir. Ne var ki, ondan o çevresine uyup kötülüğe eğilim göstermesi değil, gücü ve birikimi ölçüsünde o kimseleri kötülükten vazgeçirmeye çalışması beklenir. O, kötü arkadaşlarıyla imtihan edildiği bilinciyle hareket etmezse, o da onlarla birlikte işlenen kötülükte pay sahibi ve ilahi cezanın muhatabı olacaktır.
Kötü arkadaş, kişiye geçmişteki yanlışlarını doğruymuş gibi gösterir. O, geçmişte kendisine ya da başkalarına zulmetmiş, Rabbine secde etmekten uzak durmuş ise kötü arkadaşı ona bunların makul gerekçeleri olduğunu fısıldar. Hatta bunların asıl kaynağının ve sorumlusunun, Allahu Teala olduğunu söyler. Hatta meseleyi daha da genelleştirerek ve haddini aşarak, dünyada yaşanan zulümleri durdurmadığı için Allahu Teala’yı ahirette sorguya çekeceğini bile iddia eder. Halbuki Allah, zulmü engelleme görevini adil olduklarını söyleyen kimselere yüklemektedir.
Kötü arkadaş, ham hayal vaatlerle kişiye “geleceğe umutla bakmayı” öğütler. Ancak onunki, helal olmayan yollardan müteşekkil ve kişiyi cehenneme sürükleyecek bir gelecek kurgusudur. “Kısa zaman mutlulukları”, daha az sürede elde edilecek büyük servetler vs. ile gayr-ı ahlakilikleri ve haram kazancı güzel gösterir. Onun takdiminde günah, şirk, zulüm vs. sanal bir şekilde cıvıl cıvıl ve rengarenktir. Halbuki kötü arkadaşa uymak, kalıcı nimetlerin var olduğu cennetten mahrum olmak demektir.
Ahirette cennetlik kullardan birisi kötü arkadaşının dünyadayken ona söylediklerini şöyle anlatır: “Derdi ki: Sen gerçekten inananlardan mısın?Öldüğümüz toprak ve kemik olduğumuz zaman biz hakikaten sorguya çekilecek miyiz?” (Saffât, 37: 52-53). Yani kötü arkadaş ahireti inkârına adeta ortak aramaktadır. Ancak ahirete gelindiğinde, onun inkârcılığa davet çabasına olumsuz karşılık verip dosdoğru yol üzere bir hayat sürerek imtihanı kazanan cennetlik kul, onu cehennemin ortasında görmekte ve şöyle demektedir: “Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin. Rabbimin nimeti olmasaydı, muhakkak ben de (azab yerine getirilip) hazır bulundurulanlardan olacaktım. Nasılmış bak! Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız?” (Saffât, 37: 56-59). Bu ayetlerde kötü arkadaştan uzak durarak iman eden kişinin, bu güzel tercihinin bile Rabbinin nimeti sayesinde gerçekleşmiş olduğunu vurgulaması dikkate değer bir şeydir. Çünkü mümin başına kötü bir şey geldiğinde “Nerede hata yapmış olabilirim?” diye özeleştiri yaparken, iyi bir şey geldiğinde de onu Allah’tan bilir.
Kur'an dünyadayken kötü arkadaş edinen zalim kimsenin durumunu şöyle tasvir etmektedir: “O gün zalim kimse ellerini ısıracak, ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!’ ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur'ân bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.” (Furkan, 25: 27-29). Dikkat edilirse, zalim kimse kötü arkadaşına karşı son derece öfkelidir. Bu öfke, ellerini ısırması tasvirinde somutlaşmaktadır. Kur'an’ın o kötü arkadaştan “falanca” diye söz etmesi, onun “belli bir kişiyi değil, daha ziyade o kişinin yaptığını ön plana çıkarma üslubu” gereğidir. Yani o kişi hangi çağda olursa olsun, peygamberin mesajından insanları uzaklaştıran ve cehenneme çağıran kişidir.
Görüldüğü gibi, kötü arkadaş edinen ve vahyin yolundan uzaklaşan kimseler ahirette pişman olacaklardır. Allahu Teala o gün gelmeden önce, ahirette yaşanacak tabloları müminlere sunmakta ve kötü arkadaşlara karşı dikkatli olmaya çağırmaktadır. Onların neden olacağı şerre karşı en iyi tebdir, müminleri dost edinip onlarla omuz omuza kötülüğü engelleme çabası içinde olmaktır.