Kur’an’da üç yerde “Onları bir çığlık yakaladı!” iki yerde de “Onları yıldırım çarptı!” ifadesi yer almaktadır. Bu yazıda önce “Onları bir çığlık yakaladı!” cümlesini içeren ayetleri nüzul sırasına göre, ardından da “Onları yıldırım çarptı!” ifadesinin yer aldığı ayetleri yine nüzul sırasına göre ele alacağız. Ek açıklamaları gerekli gördüğümüzde diğer surelerdeki ayetleri de belirteceğiz.
Cinsel sapkınlığını haneye tecavüze vardıracak kadar ilerleten ve ahlaklı kalmak isteyen müminlerle alay eden Lut kavmini, Hz. Lut’un ıslah çabaları sonuç vermedi: “Gün doğarken onları korkunç bir çığlık yakaladı.” (Hicr, 15: 73). Allah onların bulunduğu yerin altını üstüne getirdi (Hicr, 15: 74). Onlar ahlaksızlıklarına ek olarak yol kesme (mal gaspı, adam kaçırma, tecavüz vs.) suçunu da işliyorlardı (Ankebut, 29: 29). Dolayısıyla bir depremin ya da yanardağ patlamasının çıkardığı korkunç ses ile yok olup gitmelerinde sadece cinsel sapkınlıkları etken olmamış olabilir.
Hicr halkı da peygamberleri yalanladılar. Kendilerine gönderilen ayetlerden yüz çeviriyorlardı. Onlar, dağlardan güvenli evler yontuyorlardı. Onların cezası da hemen hemen Lut kavminin cezalandırılma vaktinde olmuştu (Hicr, 15: 80-82): “Sabaha çıkarlarken onları bir çığlık yakaladı.” (Hicr, 15: 83). Sahip oldukları şeyler onları azaba uğramaktan alıkoyamadı (Hicr, 15: 84). Bu kıssada insanoğlunun kendini güvende hissettiği iki unsur söz konusudur: Güvenli mekân ve sabahın aydınlığı. Buna rağmen ilahi azabın çığlığı onları kuşattı.
Semud kavmi ile ilgili olduğu söylense de Nuh kavminden sonra geldiği Kur’an’da belirtilen Ad kavminden (Araf, 7: 69) söz ettiğini düşündüğümüz kıssada Hz. Hud kavmini yalnız Allah’a kulluğa ve Allah’tan korkmaya çağırmaktadır. İleri gelenler ise Hz. Hud’un beşerî özellikleri nedeniyle ona uymanın insanlara zarardan başka bir şey getirmeyeceği fikrini ileri sürmektedir. Onlar ahiret inancını da inkâr ediyorlardı. Bunun üzerine Hz. Hud Allah’tan yardım istedi (Müminun, 23: 31-40). Kur’an onların akıbetini şöyle belirtir: “Nitekim gerçekten onları bir çığlık yakaladı! Kendilerini hemen sel süprüntüsüne çevirdik. Zalimler topluluğunun canı cehenneme!” (Müminun, 23: 41) Bu sesin deprem, volkanik patlama, azap ya da ölüm anlamına geldiği ifade edilmektedir. Bu kavmin cezalandırılmasından sonra sel suyu üstündeki süprüntü olarak tasviri, yaptıkları kötülükler nedeniyle Allah katındaki değersizliklerinin işaretidir.
Yıldırım anlamındaki sâika, yok edici azap anlamında da kullanılır. “Onları yıldırım çarptı.” ifadesi Semud kıssasında şöyle yer almaktadır: “Semud’a gelince onlara doğru yolu gösterdik ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.” (Fussilet, 41: 17). Görüldüğü gibi, Allah kötülük yapan kavimleri hemen cezalandırmamakta, önce onlara doğru yolu gösteren elçiler ve(ya) tebliğciler göndermekte fakat onlar uyarıları dikkate almadığında onlara azabı indirmekte, onlardan iman edenleri ve kötülükten sakınanları kurtarmaktadır (Fussilet, 41: 18). Şu ayette de Semud kaviminin Allah’a isyan etmelerine dikkat çekilmesinin ardından onları yıldırımın çarptığından söz edilmektedir: “Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.” (Zariyat, 51: 44). Bu iki ayet Semud kavminin deprem felaketiyle (Araf, 7: 78) yok edildiği ayetle birlikte düşünüldüğünde iki şey söylenebilir: Birincisi Semud kavminin başına gelen azap depremdir. İkincisi onları hem yıldırım çarpmış hem de deprem felaketi vurmuştur.
Yüce Allah’ın dünyada insanlara azap etmesi veya helak etmesi, onların elçilere ve tebliğ ettikleri vahye düşmanlık yaparak o iyi kimselere savaş açmaları ve meydan okumaları da dahil günahları nedeniyledir. Çünkü insanlara hayatta inanıp inanmama özgürlüğü verilmiş, salt inkârın cezasının burada değil, ahirette cehennem azabıyla olacağı belirtilmiştir.
Ehl-i Kitab Rasulullah (s)’tan bir olağanüstülük talebinde bulunmaktadır. Kur’an onların bu taleplerinin yeni olmadığını şöyle belirtmektedir: “Ehl-i Kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa’dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, ‘Bize Allah’ı apaçık göster.’ demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Ardından kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa’ya apaçık delil (ve yetki) verdik.” (Nisa 4: 153). Dolayısıyla Rasulullah (s)’ın Yahudiler iman etmiyor diye üzülmesine gerek yoktur. Onların kibirli tavırları Hz. Musa döneminde de vardı. Bu nedenle onları yıldırım çarpmıştı. Nasıl Hz. Musa dönemindeki Yahudilerin başına gelen deprem (Araf, 7: 155) onları toptan helak etmediyse yıldırım azabı da benzer şekilde onları yok edici değil, uyarıcı nitelikteydi. Onlar kurtulmalarına şükredeceklerine ne yazık ki putperestliğe yöneldiler.