Bu yazıda ayn kelimesinden türeyen ve pınar anlamında kullanılan kelimelerin geçtiği dünyadaki pınarlardan söz eden ayetleri ele alacağız. Hz. Süleyman’a verilen pınar su değil, bakır pınarı (Sebe, 34: 12) olduğu için o ayeti ve azap/nimet olarak ahirette yer alan pınarlardan söz eden ayetleri bu yazıda ele almayacağız.
Kur’an’da Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük eden toplumlara seslenilirken o nimetlerden birisi olarak pınarlardan da söz edilmektedir: “Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınar fışkırttık. (Bunu), Onun ürününden ve kendi elleriyle yaptıklarından yesinler diye (yaptık). Hala şükretmeyecekler mi?” (Yasin, 36: 34-35). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla kullardan istenen şey, pınarlar da dahil Allah’ın verdiği nimetlerin değerinin farkında olmak ve O’na nankörlük etmemektir.
Hz. Nuh’un kavmi onu yalanladığı gibi, onun deli olduğunu söyleyerek ona hakaret ediyordu. Uzun bir tebliğ döneminin ardından çaresiz kalan Hz. Nuh Allah’tan yardım istedi. Ona yardım amaçlı verilen nimetlerden birisi de pınarlar idi. Ne var ki söz konusu pınarlar seyretmeye doyulamayacak türden değildi! Onlar zalimlerin cezalandırılması için fışkırıyordu: “Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeryüzünde pınarlar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiş bir işin olması için birleşmişti.” (Kamer, 54: 11-12). Bu ayetteki pınarlar zulüm sahiplerinin cezalandırılması için fışkırmaktadır.
Kavmine kendisinin güvenilir bir elçi olduğunu hatırlatan Hz. Hud, onları Allah’tan korkmaya ve kendisine itaate çağırıyordu. Bundan dolayı da maddi bir karşılık beklememekteydi. Bu sırada o, kavminin dünya sevgisini ve zorbalıklarını onlara hatırlatmayı da ihmal etmemişti. Bu bağlamda kavmine Allah’ın verdiği nimetleri bir bir sayarken, o nimetlerden birisinin de pınarlar olduğunu belirtmekteydi: "O Allah'tan korkun ki, size o bildiğiniz şeyleri vermekte, davarlar, oğullar, cennet gibi bağlar, bahçeler, pınarlar ihsan etmektedir." (Şuara, 26: 132-134)
Salih peygamber de Semud kavmini Hz. Hud’un sözlerine yakın ifadelerle Allah’tan korkmaya ve kendisine itaate çağırırken onların dünyaya bağlanıp kalmaması için sahip oldukları nimete bir soru ile dikkat çekerken o nimetlerden birinin yine pınarlar olduğunu görmekteyiz: "Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız? Bahçelerin, pınarların içinde." (Şuara, 26: 146-147)
Zülkarneyn dünyaya adaleti hakim kılmak için çabalayan ve bu amaçla neredeyse dünyanın bir ucundan diğerine giden kudretli ve muttaki bir liderdi: “Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara balçıklı bir pınarda batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz, ‘Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin.’ dedik.” (Kehf, 18: 86). Bu ayetteki pınarın nimet ya da ceza unsuru olarak Zülkarneyn’in karşısına çıkmamaktadır.
Askeri gücüne güvenen Firavun, Müslümanların zayıf bir topluluk olmasına karşın kendi toplumunun güçlü omasına vurgu yapıyordu. Halbuki ülkelerindeki nimetlerin sahibi gerçekte Allah idi. Kur’an, o ve ona tabi olanların cezalandırıldığını ve yoksun bırakıldıkları nimetlerden birinin de o ülkedeki pınarlar olduğunu ifade etmektedir: “Ama (sonunda) biz onları, bahçelerden, pınarlardan, çıkardık.” (Şuara, 57).
Yüce Allah Firavun’un kavmine peygamber olarak Hz. Musa’yı gönderdi. Ancak Firavun öğüt almadı ve Hz. Musa’nın kavmine hicret yolu göründü. Her ne kadar Hz. Musa’nın peşine Firavun ve askerleri düşmüş olsa da Allah’ın yardımı karşısında onların payına düşen hüsran olmuştu. Onlara yar olmayan nimetlerden biri de pınarlardı: “Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar! Ekinler, güzel konaklar, içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah! İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.” (Duhan, 44: 25-28)
Hz. Musa susuzluk çeken kavmine Allah’tan su istediğinde, pınar ilahi bir ikram olarak gelmektedir: “Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona, ‘Değneğinle taşa vur!’ demiştik. Derhal (taştan) oniki pınar fışkırdı. Her bölük, içeceği pınarı bildi. (Onlara:) ‘Allah’ın rızkından yiyin, için, sakın yeryüzünde bozgunculuk etmeyin.’ dedik.” (Bakara, 2: 60). Bu ilahi ikram başka bir surede şöyle ifade edilir: “Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa’ya, ‘Asanı taşa vur!’ diye vahyettik. Derhal ondan on iki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki:) ‘Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin.’ Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.” (Araf, 7: 160).
Görüldüğü gibi, pınarlar Hz. Nuh döneminde azap iken Zülkarneyn döneminde söz edilen pınarın azap ya da nimet olduğundan söz edilmemektedir. Diğer peygamberler dönemindeki pınarlardan ise nimet olarak söz edilmektedir.