Kur’an’da “salihler (es-sâlihûn)” kelimesi 3 yerde geçmektedir. Bir yerde de “iki salih kimse (sâlihayn) şeklinde geçmektedir. 26 yerde ise es-salihine kalıbındadır. Bu yazıda son kalıbın yer aldığı ayetler ele alınmayacaktır. Söz konusu dört ayet, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre değerlendirilecektir.
Ölümle bitmeyen her bela, günahkâr kulların tövbe etmesi için bir fırsattır. Bu açıdan bela bir nimettir: “Onları (Yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle sınavdan geçirdik.” (el-A`râf 7/168). Ayet, Yahudilerin bir kısmının salih (iyi) kimseler olduklarını söylemektedir. Bunların Resulullah (s) zamanında yaşamış olanları, son ilahi mesaja kulak verip iman etmişlerdir. Yahudilerin bir birlik oluşturamamakla imtihan edilmeleri sırasında içlerinde iyi olanları da dünyevi anlamda zarara uğramış olabilir. Onlar, metanetlerini korumalarıyla zorluk anında da örnek insanlar olmuşlardır. Zaten insan karakteri, çetin şartlarda billur hale gelir. Normal şartlarda iyi olmayan kimseler bile iyi görünmeyi başarabilir; ancak sıkıntı durumunda hemen herkes gerçek yüzünü ortaya koyar. Bela; iyi insanlarla tanışmak, görüşmek, bir arada olmak isteyenler için iyi bir fırsattır.
Cinlerin içinde iyi olanlar da seviye olarak iyinin altında olanlar da iyilik seviyesine ulaşamamış kötü olanlar da vardır: “Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.” (el-Cin 72/11). Ayetten anlaşılan şey, gerek dindarlar arasında gerekse dindarlarla dinden uzak kimseler arasındaki ihtilaflar açısından cinlerin de insanlar gibi olduğudur. Cinlerden olsun insanlardan olsun mümin kimseler, sadece kendilerine karşı değil, başkalarına karşı da salihtir ve bunu yaygınlaştırmakla sorumludur.
Kötülük geçici, iyilik kalıcıdır. Yeter ki insanlar iyi hale kavuşmak için tevekkül edip çabalasınlar: “Andolsun zikirden sonra Zebur'da da ‘Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır.’ diye yazmıştık.” (el-Enbiyâ 21/105). Ayetten anlaşıldığı kadarıyla yeryüzünde yaşanan gerçek mücadele işçi-işveren, özel mülkiyeti savunanlarla karşı çıkanlar vs. arasında değil, iyilerle kötüler arasındadır. Yaşanan şey, ıslah ve ifsat mücadelesidir. Ayetteki “zikir”den kasıt, Tevrat’ı da içeren Ahd-i Atik olsa gerektir. Zebur’dan kastın genellikle Hz. Davud’a verilen kitap olduğu söylendiği gibi tüm peygamberlere verilen kitapların zebur olduğu da ifade edilmiştir. Mezmurlarda (Ahd-i Atîk’te Hz. Dâvûd’a ve başkalarına nisbet edilen, İslâm âlimlerince Zebûr’a tekabül ettiği kabul edilen ilâhi, dua ve münâcâtlar) yer alan bir ayet, Kur’an’daki ile gayet uyumludur: “Doğrular ülkeyi miras alacak.” (Mezmurlar 37/29). Yani sünnetullahı dikkate alarak din, ekonomi, siyaset vb. alanlarda ıslah faaliyeti yürütülürse Allah’ın yardımı gelecek ve müminler bulundukları yerde mülke mirasçı olacaklardır. Önceki ümmetlerden de bu yasayı bilenler olduğu gibi Muhammed ümmetine de bildirilmiştir.
Ahirette “Falanca yakınım olur.” demenin bir faydası yoktur. İnsanları kurtaracak olan şirksiz bir iman ve o doğrultudaki güzel işlerdir: “Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşi ile Lût'un eşini örnek verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara, ‘Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!’ denildi.” (et-Tahrim 66/10). Hz. Nuh ve Hz. Lût’un peygamber olmalarının, din konusunda hainlik eden hanımlarına bir faydası olmayacaktır. Kâfir oldukları halde o kadınların nasıl peygamber eşi olarak kalabildikleri konusuna gelince ya onların şeriatında buna izin veriliyordu ya da o ikisi, kocalarına Müslümanmış gibi davranıyorlardı. “Ateşe girecekleri”, onlara ölümün eşiğine geldiklerinde söylenmiş olabileceği gibi ahirette söylenecek bir ifadedir de denebilir.
Görüldüğü gibi “salihler ve iki salih” kelimelerinin yer aldığı ayetlerde Yahudiler arasında iyi ve kötü kimselerin olduğundan, onların hem iyi hem de kötü durumlarla sınavdan geçirildiğinden, cinlerin de içlerinde iyi ve kötü kimseler bulunduğundan ve farklı ekollere/fikirlere sahip olduklarından, müminlerin içinde bulundukları durumdan daha iyisine kavuşacakları vaadinin Kur’an’dan önceki vahiylerde de yer aldığından ve peygamber yakını olmanın ahirette kurtulma gerekçesi olamayacağından söz edilmektedir.