Başlıktaki ifade, fî’l-âhirîn lafzıyla, iki Mekki surenin beş ayetinde olmak üzere, Kur’an’da toplam beş defa geçmektedir. Bu yazıda, biri Şuara ve diğerleri de Saffat suresinde geçen, söz konusu ayetler değerlendirilecektir.
Hz. İbrahim, insanların tevhid üzere olması konusunu, uzun vadeli düşünmektedir. İslam’ı yaşayan, ona davet eden birisi olarak, kendisinden sonraki kuşakların onun hakkında ne diyeceklerini önemsemektedir: “Bana sonrakiler arasında, iyilikle anılmayı nasip eyle!” (Şuara, 26: 84). Hz. İbrahim, vefatının ardından iyi bir nesil ortaya çıkması için, gerekli çalışmaları yürütmüş ve planlamalar yapmış olsa gerektir. Ancak yaptıklarının sınırlı oluşunun farkındadır. Eşinin birini ve oğlu İsmail’i, Kâbe civarına yerleştirmesi, onun din eğitimi konusunda ailesi için “gerekli şartları oluşturma” gayreti olarak görülebilir. Yani o, dini yaşanılır kılmak konusunda, hem tedbir almakta hem dua etmektedir. Duası kabul görmüş, tüm soyu olmasa da bir kısmı hidayet üzere olmuş, soyundan peygamberler gelmiştir. Duasında kendisinden iyi söz edilmesini istemesi, dinin devamlılığını yüce Allah’tan talep etmesi şeklinde yorumlanabilir. Namazlarda okunan ve “salli, barik” diye bilinen dualar, hala Hz. İbrahim’in her namazda iyi anıldığının delilidir. Yanlış itikad ve uygulamaları olan Yahudi ve Hrstiyanlar da Hz. İbrahim’in yolundan gittikleri ve onu sevdikleri iddiasındadır. Belki de dünyada “en çok sahiplenilen kişi” odur. Hz. İbrahim’in, oğluyla birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken (Bakara, 2: 127) “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 2: 129) şeklinde dua etmesi, dua ettiği mekân itibarıyla, kabul edilen duasının, son peygamber Muhammed’in (s) gönderilişi olduğunu göstermektedir. Hz. İsa babasız doğduğu için, Hz. İbrahim’in kastettiği peygamber, zaten o olamaz. Çünkü soy, babadan devam eder. Hz. İbrahim’in “iyilikle anılmayı” istemesi ve bu duanın Allah tarafından kabul edilmesi, ondan sonra gelen Müslümanların, samimiyetiyle ve cesaretiyle “tarihte örnek bir kişilik” gösterebilmelerine vesile olmuştur.
Kur’an, Hz. Nuh’un hayırla yad edilen bir peygamber olduğunu belirtmektedir: “Sonrakiler arasında ona iyi bir ün bıraktık.” (Saffat, 37: 78). Bu nimet, onun uzun soluklu ve zorlu tebliğ mücadelesinin sonucudur. Ona zulmedenlerin hiçbirisi hayırla yad edilmemekte ve örnek alınıp peşinden gidilmemektedir. Onun muhalifleri, tarihten silinip gitmişlerdir. Sabrın sonu selamettir.
Hz. Nuh gibi Hz. Musa ve Harun da tağutlara karşı örnek bir mücadele sergilemişler, kavimlerinin vahiy karşısındaki pek çok tutarsız davranışı karşısında, sabırlı davranmışlar ve yine Hz. Nuh gibi ilahî yardıma kavuşmuşlardır. Onlar da tarihte örnek alınacak iki karakter olarak temayüz etmişlerdir: “Sonrakiler arasında, onlar için iyi bir ün bıraktık.” (Saffat, 37: 119). Hz. Nuh gibi Hz. Musa ve Harun da helak edici sudan kurtulmuş, her iki dönemin kâfirleri de su ile dünyevi azaba uğramışlardır. Sonrakilerden kastın Müslümanlar olduğu düşünülürse kastedilen kimseler, bu iki peygamberden sonra risaletle görevlendirilen tüm peygamberler ve ümmetleridir.
İnsanların sitayişle bahsettiği diğer bir isim de Hz. İlyas’tır: “Sonrakiler arasında, kendisine bir ün bıraktık.” (Saffat, 37: 129). İlyas’ın, İlyas b. Yasin adlı peygamber olduğu, söylendiği gibi, Hz. Muhammed’in ümmeti ya da Kur’an olduğu da söylenmiştir.
Görüldüğü gibi ele aldığımız beş ayette sadece Hz. İbrahim’in sonrakiler arasında iyi anılmak istediğine dair dua ettiği bilgisi verilirken diğer peygamberlerin iyi ün bıraktığından söz edilmekte ancak bunun için dua ettiklerine dair bir bilgi verilmemektedir.