Kur’an’da “Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar” ifadesi

Doç. Dr. Murat Kayacan

Şüphesiz İnkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar (İnnelleżîne keferû ve saddû ‘an sebîlillâhi)” ifadesi, iki Medeni surenin üç ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda söz konusu ayetler, içlerinde bulundukları surelerin iniş sırasına göre ele alınacaktır.

Hakkın üstünü örterek onun kabul görmesini engelleyen ve insanları hakikatten uzak tutmaya çalışan kimseler çıkmaz bir yolun yolcusudurlar: “İnkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar şüphesiz doğru yoldan çok uzaklaşmışlardır.” (Nisa, 4: 167). Bu kişiler, adeta şeytanın görevini üstlenmekte ve ona gönüllü kulluk etmektedir. Hak yoldan sapmakla yetinmemekte, batıl yolda gidenlerin sayısını artırmaya çalışmaktadır. Ayetin lafzından, söz konusu kimselerin iki suçu birlikte işlemiş olmalarının, onların sapkınlıklarını katmerlendirdiği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Hâlbuki şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. İnkârcıların ve zalimlerin bağışlanması ya da Allah tarafından doğru yola iletilmeleri söz konusu olmayacaktır (Nisa, 4: 168).

Gerek müşrikler gerekse son vahyi ve peygamberi inkâr eden Ehl-i Kitap, dünyada elde ettikleri kısmi başarılarla sevinmek suretiyle kendilerini aldatmamalıdır. Allah onların yaptıklarını görmektedir: “Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygamber'e karşı gelenler, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.” (Muhammed, 47: 32). Mekkeli müşriklerin Mekke’de Müslümanlara yönelik işkenceleri, boykotları, tehcirleri vs. inkârcıların Allah yolundan alıkoyma çabalarının somut örnekleridir. İkna edici delilleri gördükten sonra bile inkârlarını sürdürenler affedilmeyecektir. Ayetteki “Peygamber'e karşı gelenler” ifadesinden kastedilenler, Resulullah’ın (s) yaşadığı dönemde ona karşı çıkanlar ve vefatının ardından da onun yoluna, yolundan gidenlerin önüne taş koymaya çalışanlardır. Bu kimseler, dinden haberdar olmuşlar ancak inkârlarından vazgeçmemiştir. Yapılan kötülükler, sahibinin zararınadır. İsyan ettikleri Allah’a, zarar vermeleri söz konusu olamaz. Onlar dünyadayken bazı iyi şeyler yapmış olsalar da yaptıkları onları cehennem azabından kurtarmaya yetmeyecektir. İnsanlık adına, falanca ulus, filanca sembol vs. adına yapılmış iyiliklerin karşılığı her şeyi yaratan Allah’tan beklenemez.

Batıl yolu tercih eden ve insanların tercihlerini bu yönde etkilemeye çalışan ve ömrünü de bu uğurda tamamlayan kimselerin bağışlanması söz konusu olmayacaktır. Kasımi’nin ifadesiyle onlara azap edilecek ve onlar cezalandırılacaklardır:[1]Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar ve sonra da kâfir olarak ölenleri Allah asla bağışlamaz.” (Muhammed, 47: 34). Allah’ı unutmuş bir şekilde hayat sürenler, ahirette de O’nun bağışlayıcılığından faydalanamazlar. Kurtubi, “İnkâr üzere ölen kişiye ateşte sürekli kalmak vacip olur.”[2] demektedir. Bağışlanmaları, dünyada tövbe etmeleri ile mümkün olur. Şeytanın saptırmalarına müminler de açık olduğuna göre onlar da günahlarına tövbe etmeyi asla ihmal etmemelidir.

Görüldüğü gibi “Şüphesiz inkâr eden ve Allah yolundan alıkoyanlar” ifadesinin yer aldığı ayetlerde; bu kimselerin doğru yoldan uzaklaştıklarından, peygambere karşı gelenlerin Allah’a zarar veremeyeceklerinden, yaptıklarının boşa çıkacağından ve kâfir olarak ölenlerin bağışlanmayacağından söz edilmektedir.

 

[1] Kâsımî, Muhammed Cemâlu’d-Din (ö. h. 1332), Mehâsinu’t-Te’vil, 9 c. Daru’l-Kütübi’l-İlmiye., Beyrut, h. 1418, VIII, 478.

[2] Kurtubî, Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed el-Ensârî (ö. h. 671), el-Câmi’ li Ahkâmi'l-Kur'an, 10 c. (20 cüz), 2. bs., Daru’l-Kütübi’l-Mısriyye, Kahire, 1964, XVI, 255.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.