Vecize, atasözü vb. hikmetli sözler insanlara az söz ile çok şey söylerler ve bu nedenle de uzun süre dilde varlıklarını sürdürebilirler. Bu yazıda “az sözle çok şey söyleme” örneği olarak dört ayeti ele alacağız: Bakara, 2: 3; İhlas, 112: 3-4 ve Kehf, 18: 5.
“Onlar ki, gaybe inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah yolunda) harcarlar.” (Bakara, 2: 3). Bu ayetin ele alacağımız ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah yolunda) harcarlar kısmının orijinalinin Latin harfleriyle ifadesi şöyledir: Ve mimmâ razaknâhum yunfikûn. Bu ayetteki mimmâ Arapça’da kısmilik bildiren türdendir. Dolayısıyla müminden istenen, Allah ne verdiyse hepsini O’nun rızası için harcaması değil, önce kendisinin ve bakmakla yükümlü olduklarının ihtiyaçlarını temin etmesi ve ardından da kalanı da Allah yolunda harcamasıdır. Aksi takdirde kınanacak bir iş yapmış olur. Bu konuda ölçüyü “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma ki herkes tarafından ayıplanan, kaybettiklerine hasret çeken bir hale düşmeyesin.”(İsra, 17: 29) ve “Rahmanın iyi kulları mallarından harcamada ne israfa kaçarlar, ne de cimrilik yaparlar. Bu ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar.” (Furkan, 25: 67) gibi ayetler belirlemektedir. Bakara suresi 3. ayetteki kendilerine verdiğimiz rızıklardan şeklindeki ifadeden anlaşılan, rızkı verenin her şeyin yaratıcısı Allah olduğudur. O dilemediği sürece insan nimete kavuşamaz. İnsan verilen nimetleri doğru kullanmakla yükümlüdür. (Allah yolunda) harcarlar (yunfikûn). ifadesi, bu bağlamda Allah yolunda verilen nimetleri harcamanın, muttakilerin (Allah’ın azabından sakınanlar) özelliklerinden olduğunu göstermektedir. Muttakiler Allah’ın ona bahşettiklerinin farkındadırlar ve onlardan bir kısmını O’nun rızasını kazanmak amacıyla hayırlı işlerde harcamaları gerektiğini bildiklerinden ona göre hareket ederler.
Kur’an ayetleri aynı anda değişik anlama düzeylerine sahip kişilere hitap etmektedir. Sözgelimi “Çocuk sahibi olmadı ve doğurulmadı. O'na bir denk de olmadı.” (İhlas, 112: 3-4) şeklindeki ayetlerden genel okuyucunun anlayacağı şey Allah’ın baba veya oğul olmadığı ve denginin bulunmadığıdır. Kur’an hakkında bilgi düzeyi biraz daha yüksek olan kimse ise bu ayetlerin melekleri Allah’ın kızları olarak gören Mekkelilere, Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu olarak gören Hıristiyanlara ve Üzeyr’i Allah’ın oğlu gören Yahudilere mesaj verdiğini kavrar. Çünkü Kur’an bu üç kesimin Allaha oğullar ve kızlar nispet ettiğini ve böyle bir inancın kesinlikle yanlış olduğunu söyler. Biraz daha fazla bilgili olanlar ise ek olarak O’na bir denk de olmadı. ifadesindeki O’na (lehu) kısmının Arapça dil kurallarına göre cümlenin sonunda yer alması gerekirken öne alınmasının Allah’a denk tutulabilecek bir varlığın olmadığını daha da pekiştirici şekilde ifade ettiği sonucuna varırlar ve bu iki ayette verilen mesajı destekleyen şu ayeti de hatırlarlar: “O'nun benzeri olan hiçbir şey yoktur.” (Şura, 42: 11).
Firavunun zulmünden endişelenen Hz. Musa’nın annesine dair şu ayette de dilbilgisi açısından ilginç bir durum vardır: “Musa'nın annesine, 'Onu emzir. Onun başına bir şey gelmesinden korkacak olursan onu denize bırak. Korkma ve üzülme. Çünkü biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.’ diye vahyettik.” (Kasas, 28: 7). Bu kısacık ayete sığdırılmış olan iki emir (emzir ve denize bırak), iki nehiy (korkma ve üzülme) ve iki de müjde söz konusudur (onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız). İnsanların kurdukları cümleler dikkate alındığında bu üç farklı durumun ifadedeki ahenk bozulmadan bir araya gelebilmesi oldukça dikkat çekicidir.
“Allah çocuk edindi.” (Kehf, 18: 4) iddiasına dair Kur’an’da söylenen, “Ağızlarından çıkan söz ne büyük!” (Kehf, 18: 5). cümlesinde öznenin belirtilmemesi (fail-i meçhul) olayın dehşetini ve buna ek olarak, o iddia için ne büyük denilmesi de korkunçluğun düzeyini artırmaktadır. Bu iddianın ne kadar kötü bir iddia olduğunu görsel hale getirmek için ağızlarından çıkan ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca ağızlarından (أَفْوَاهِهِمْ) kelimesinin orijinalinde bulunan vav ve iki tane ha harfi telaffuz edilirken ağızın vav harfinden dolayı iyice açılması gerekmekte ardından gelen ha harflerinin de söylenişi kolay olmamaktadır. Yani ifadenin orijinali iddianın geçersizliğini edebi açıdan güzel bir şekilde desteklemektedir.
Görüldüğü gibi Kur’an mesajın önemine vurgu yaparken, meramını anlatmak için edebi bir üslubu tercih etmektedir. Yani ayetlerdeki incelikler, söylenen ile söylenmek istenen arasındaki uyumun güzelliğine tanıklık etmektedir.