İbadet, Müslüman insanın Allah’ı razı etme adına yaptığı her türlü meşru faaliyetin adıdır. Bazı ibadetler, şarta ve vakte bağlıdır. İşte bunlardan birisi de kurban ibadetidir.
Kurban sözcüğü, yakınlık ve yakınlaşmak anlamına gelir. Bir Müslüman da sırf Allah’ı razı etmek adına kestiği kurban sayesinde, O’na yakınlık duyar. Kurbiyet, bir yakınlılık olup, Allah’la ittihat ya da hulûl değildir. Kurban ibadetinde olduğu gibi bütün ibadetlerden de amaç, Allah’a yakın olma yolunda çaba ve gayret sarfetmektir.
Kurban aynı zamanda bir bayramın adıdır.
Dini açıdan zenginlik statüsüne sahip olan Müslümanların üzerine bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinde kurban kesmek vaciptir. Kurban, ya bizzat sahibi ya da vekili tarafından kesilir.
Kurban kesmekten maksat, salt sosyal yardımlaşmaya katkıda bulunmak değil, asıl amaç, Allah’ı razı etmektir.
Kurban kesmek, namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi bir ibadettir.
Âhir zaman Müslümanlarının kurban anlayışlarında da bazı değişiklikler oldu. Bunlardan birisi, dini bayramları bir tatil gibi görme ve kapağı sahillere ya da tatil köylerine atma anlayışıdır. Hâlbuki dini bayramlar tatil zihniyetiyle örtüştürülmemelidir. Müslümanların bayram içtimasında büyük hayır vardır. Genç-ihtiyar, kadın-erkek her müslümanın bayram coşkusunu ve ruhunu içlerine sindire sindire yaşamaları gerekir. Özellikle genç nesillerin bizatihi bu olayı yaşamaları aidiyet ve mensubiyet duygusu kazanmaları açısından son derece önemlidir.
Eğer biz, bayramlarımızı tatile çevirirsek, birbirimizi nasıl tanıyacağız?
Aramızdaki kardeşliği ve sosyal bağları nasıl kuvvetlendireceğiz?
Kültür ve medeniyet şuurumuzu genç nesillere nasıl aktaracağız?
Fakiri-fukarayı ne zaman görüp gözeteceğiz?
Öyleyse bayramları evimizde geçirelim. Çünkü Bir milletin tarihsel sürekliliği için dini bayramlar çimento gibidir. Bizi birbirimize rapteder, bağlar. Dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik duygularımızı güçlendirir ve pekiştirir. Dolayısıyla, ensar-muhacir kardeşliği gibi, yeniden kardeşleşmede kurban bayramı bizim için iyi bir fırsattır.
Öte yandan, elbette kestiğimiz kurbanların eti ve derisi Allah’a gitmeyecek, gidecek olan bizim takvamızdır. Öyleyse, kurban kesmeyi bir yük olarak görmemeliyiz. Bu millet çok yardımsever ve özverili bir millettir. Temel hasletlerimiz arasında ekmeğimizi paylaşmak başta gelir. Bunu bize kazandıran dinimizdir. Bundan olsa gerektir ki, içeride bunalan bu milletin evlatları bir yenileşme, yeni bir nefes alma sadedinde yüreklerinin sesine uyarak ekmeğini ve aşını bütün bir dünyadaki mazlumlarla, mağdurlarla paylaşıyor. Bu paylaşma ahlakı, her türlü takdirin üzerindedir. Büyük millet olmanın, büyük medeniyet olmanın bir gereğidir bu. Asâletin alamet-i fârikasıdır bu. Benim burada bir dokundurmam olacak.
Bilindiği gibi Kur’an ve sünnette, ihtiyaç sahiplerinin derdine derman olmak, varlıklı Müslümanların boynunu borcu olduğu anlatılır. Bu yardımlaşma yerine göre infak, yerine göre zekat, yerine göre sadaka gibi kavramlarla ifade edilir. Kurban ibadetinin de böyle bir yanı vardır. Kur’an yardımlaşmada önceliği, “yakın akrabaların” ihtiyaç sahiplerine verir. Meseleye bu sıra düzenine göre bakacak olursak, “izi’l-qurba”dan maksat, en yakın akrabalar olduğu gibi, en yakın komşu, en yakın mahalle, en yakın şehir, en yakın ülke ve ülke dışı vb. akla gelir. Eğer yaşadığımız topraklardaki fakir-fukaranın bilumum ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını hallettiysek, aç ve açık bırakmadıysak, sınır ötesi ülkelerin fakir ve fukarasına el uzatmak bir insanlıktır, bir erdemliliktir. Zaten İslam kardeşliği de bunu gerektirir. Kurban ve diğer yardımlar, “ümmet”in yeniden ihyasında manevi ve sosyal bağlar kurmaya vesile olur.
Öte yandan, maalesef bazı insanımız-diğerlerini tenzih ederiz- “kurban kesmeyi” bir yük gördüğünden ya da dışarıda kurban bedeli düşük olduğundan yardım kuruluşlarına vekâlet vermeyi tercih ediyor. Evet, büyük bir özveri ile bu hizmeti yapan kardeşlerimiz ülkelerdeki kurban fiyatlarına uygun bir duyuru yapıyorlar. Tamam yapsınlar. Madem vereceğiz, imkânlarımız da yerinde hiç olmazsa ülkemizde ortalama bir koyun ya da keçi, ortalama büyük baş hayvan hissesi kaç para ise onu göndersek daha iyi olmaz mı? İşte o zaman iyi niyet ve rızai bari için bir iş yapmış oluruz, diye düşünüyorum.
Kurban kesmek bir meşakkat olarak görülmemelidir. Her ibadetin bir meşakkat boyutu vardır, şüphesiz. İnsana ecir ve sevap kazandıracak da orası değil midir? Hiç namaz, bir yük olarak görülür mü? Hiç oruç bir yük olarak görülür mü? O halde kurban da bir yük olarak görülmemelidir. Tamam, birkaç tane kesenler, bir ya da ikisini yurt dışına vekâleten kesilmek üzere gönderebilirler. Ama yapmamız gereken bir şey var. O da ailede çocukların bu işe yapacakları tanıklıktır. Eğer onlar kurban olayını yaşamazlarsa, kurbanın bir ibadet olduğu tecrübesini nasıl kazanacaklar? Bu iş, görerek, duyarak ve fiili olarak yaşayarak ancak algılanabilir.
Maalesef, dünyevileşmenin getirdiği hastalıklardan bir diğeri de kurban eti algısında yaşanmaya başladı. Aşağı-yukarı ortalama her Müslüman, kesilen kurbanların etlerinin üçe ayrılacağını bilir. Bunlardan bir kısmı, ailede çoluk-çocukla yenir, bir diğer kısmı, eve gelen misafirlere ikram edilir, üçüncü kısmı ise, fakire-fukaraya dağıtılır. Son zamanlarda bazı varlıklı Müslümanların kestikleri kurbanların etlerini, yıllık et ihtiyaçlarını karşılamak adına, derin donduruculara gönderdiklerini duyuyoruz. Bu doğru bir davranış değildir. Kurbanlar, şahsi hayatımızda et ihtiyacını karşılamak üzere kesilmezler.
Bayramınız mübarek olsun.
Ülkemize ve bütün bir cihana barış, kardeşlik ve bereket getirsin.