Sıkı durun lütfen… Eğri oturup doğru konuşmayacağız, doğru oturup doğru konuşacağız…
“Kavakta nar biter mi?”; “Kellem gibi” demek Nuraylığı şöyle dursun…
Sanıyorum sizin de benim de “-Keller, yağırlar; birbirini ağırlar” eyyamcılığına ihtiyacınız yok.
Hemfikirsek, başlayalım öyleyse…
ESKİDEN “BİZ” VARDI; ŞİMDİ “BEN” VAR
“Eski Konya’da” “Diniküm para, imaniküm para” diyenler ayıplanırdı. Şimdi bundan geçtik; pek çokları; “DİNİKÜM BEN; İMANİKÜM BEN” davranışına girdi… Yaklaşık, otuz senedir de “bulaşıcı bir hastalık” hızıyla yayılıyor. Özellikle, genç kuşaklar çoktan bulaştı.
Yaşınız kırktan yukarıdaysa bilirsiniz… Bir “Komşu hakkı” vardı; bir “Ata dostu” kavramı vardı; bir “Asker arkadaşı” kavramı vardı; bir “öğür/ahbab/tertip, Hacı rafıklığı” kavramı vardı. Görebiliyor musunuz; şimdilerde, bu yıllarda?
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi nerelere gitti…
Konya dışında nereye giderseniz gidin; oralarda ne alırsanız alın; “Konyalıyım” dediniz mi, “Senet sepet lazım değil” derlerdi. Şimdi öyle mi?
“Söz” şöyle dursun; çeke, senede itibar var mı? “Kredi kartı”nız yoksa, rahvan yürüyün, Sakyatan’a doğru, enseniz görünsün…
Ummadığınız insanlar biler, “teşhirci” oldu… Sözüm herkese değil; onlar kendilerini bilirler. 40/50 ayakkabı, 40750 mont alanlar, arkalarına gazetecileri televizyonları alıp, “Hayırseverlik Şovu” yapmaya koşuyorlar okullara; yoksul yurtlarına…
Geçenlerde biri, “Gökgörmedik” biri, bir anlatmaya başladı villasını, arabasını, gittiği tatil otellerini; “Dokuz dönüm yere sığamadı”… Asabımı bozdu; “Eski Gonyalılar”ın “dört okka” lafı dilimin ucuna geldi; “-Kendini öğen, ya b…; ya böğen” diye… İçime oturdu; duramadım… “-Bizim mahallede özürlü iki çocuğuyla oturan, kendisi de hastalıktan çalışamadan bir kadın var. Kışlık odun kömürlerini sen üstüne al” dedim; birden haşinleşti; “-Allah versin” dedi. Didişmeyi göze aldım; “-Arkadaşlar, bir daha öğüneceksen başka yerde öğün” dedim. Hava buz gibi oldu; eminim, selam sabah da bitti.
Bakınız… ESKİDEN “BİZ” VARDI; ŞİMDİ “BEN” VAR… Bu “yalnızlık” getirir… BU, “insani değerleri” siler süpürür.
Karınca kararınca, tekrar “BİZ” olmaya çalışsak… İnanıyorsak eğer; bizim inancımız “Komşusu açken, tok yatan bizden değildir” der.
Bu topraklarda 3 bin 200 yıl önce hüküm süren Hititler’in prensi Kantulizzi “-Yemek bulduğunda gizlice yemeyeceksin; su bulduğunda gizlice içmeyeceksin” demiş…
KURBAN “ETLİK” DEĞİLDİR; BAYRAM “TATİL” DEĞİLDİR
Yukarıdaki satırlarımı okuyanlardan bazıları “burutmuştur”; hatta hemen öfkelenmiştir… Umurumda değil… “Söylemedin Vebabi”nden “Yazmadın Vebali”nden kurtulmak için böyle yapıyorum…
Kestiği kurbanı dini emirlere uygun olarak dağıtanlara hiç lafım yok. Kurban etinin de “dinen” nasıl taksim edilmesi gerektiğini de herkes anasından atasından duymuştur; bilmeyen varsa “internet” elinin altında; “Niyeti halis”se, telefon elinin altında; arar “Müftülüğü”, sorar “caiz dağıtım” nasıl olur, diye…
Birçoğu da kurbanı “etlik” olarak anlıyor; ele güne karşı kurban keser görünüyor… Ama; ne kadarı “sucukluk” ne kadarı “kavurmalık” olacak; günler önce planlıyor.
Bir de kurban parasıyla tatil parasını karşılaştıranlar… Kurbanın parasına, “Şöyle ailecek ağız tadı ile bir tatil yaparız” diyenler… “Bayram telaşesin”nden, şeker-şerbet parasından, kurban giderinden kurtulup tatil beldelerine anasını babasını bile haberdar etmeden zılanları…
Ya şu, “Bayram” da tüyüp, bayram sabahı annesini-babasını telefonla “mesaj”la kutlayanlar…
İNSAN İÇİN “AİDİYET” ÇOK ÖNEMLİ… Yukarıdaki saydıklarım “aidiyet”i kül eder; yabancılaştırır: “Yalnızlaştırır Giderek” “Ben” merkezli bir “arsız tüketim” makinesi yapar…
Tercih herkesin kendine kalmış… Ben “yazarlık vazifem”i yapıyorum; kurban “etlik” değildir; bayram “tatil” değildir diye hatırlatıyorum. Kulak asan assın; asmayana Rabbim selamet versin.
ÖNEMLİ UYARI:
ÇOCUKLARIN BAYRAM HARÇLIKLARINI ŞİMDİDEN HAZIRLAYIN. ‘BEŞ’ER LİRALIKTAN OLUŞAN BİR DEMETİ HAZIR TUTUN, DURSUN. BİRKAÇ KUTU BALONU DA UNUTMAYIN. EL ÖPÜP HARÇLIKLARI MİNİK ÇANTALARINA İNDİRMEYE ŞİMDİDEN HAZIRLAR…