Kurbanlar vermemek için Kurban keselim…
Kurban nedir? Neden kurban keseriz? Kurbanın topluma kazandırdıklarını nelerdir?
Bunların cevaplarını bulmak çok zor değil de asıl bulmamız gereken şey için işin özüne bir bakalım.
Kurban kesimleri için ne yazık ki özel mekânlar inşa edilmeye ve sanki utanılacak bir şey yapılıyormuşçasına gözlerden uzak yerler tercih edilmeye başlanmıştır. Hâlbuki kurban kesilirken akan kanın toplumsal şiddeti bir ölçü de olsa dizginleyebileceği hep göz ardı edilmektedir. Her Kurban Bayramı öncesi bunun katliam olduğunu söyleyen malum güruh çıkar ortaya, şuursuzca, sırtlarındaki giydikleri kürklere, derilere bakmadan…
Toplumun gittiği yere gençliğin son yıllarda yaşadığı çılgınlıklara bakınca kurbanın bir kez dahi ilahi bir emir olduğu anlaşılıyor. Ne yazık ki insan yaratılmışların içinde en merhametlisi olduğu gibi en vahşisidir de. Eşrefi mahlûkat olduğu gibi esfeli safilin de olabilir.
Toplumsal şiddet çığırından çıkmıştır. Dünya ülkelerinde yaşanan şiddet kaybolmaya başlayan aile mefhumu ile ülkemizde de yaşanır hale gelmiştir. Para kazanma hırsı hayati savaş içinde her şeyi mubah kılmaya başlamış. Bunun üzerine de doyumsuz insanlar topluluğu çıkmış ortaya, bu da inanılmaz olayların yaşanmasına sebep veriyor. Bir gecelik kaçamaktan doğan birkaç günlük bebeğini parçalayan kadınlar gibi…
Kurban, toplumsal şiddetin bir semptomu ve –ilginç bir şekilde– şiddetten kaçınmanın ve onu gizlemenin bir aracıdır. Kurbanın bir ibadet dahilinde öldürülmesi toplumsal şiddeti hem frenler, hem de karşı bir şiddetle yok eder.
Bu kurban veya mağdurlar, bazen toplumdaki alt tabakalara mensup gruplar olabilirken bazen de hayvanlar, hatta tabiat olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Ama şurası unutulmamalıdır ki mağdurlara acırken yeni mağdurların ortaya çıkmasına da engel olunamaz. Daha da kötüsü, mağdur taraf kendisinin uğradığına benzer bir öç alma eylemini de hak olarak talep edebilir. İşte bu yüzden insanların yerine öç almayı hiçbir zaman istemeyeceği bilinen canlıların kurban edilmesi anlamlıdır.
Ali Şeriati’nin Hac isimli eserinde kurbanla ilgili açıklamalarını ilk defa okuduğumda gerçekten çok etkilenmiştim. Şeriati kitabında kurbanın ilk uygulanmasına kadar gidiyor ve ibadetin temelinde insanı Allah’ı anmaktan alıkoyan her şeyin kurban edilmesi gerektiğini söylüyordu. Kesilen bir hayvan değil insanın içinde barındırdığı tüm kötülüklerdi. Eğer her toplumda bir şiddet duygusu varsa, bu tehlike nasıl ortadan kaldırılabilir? Toplumların şiddet duygularına karşı dünya üzerindeki bütün insanlardaki vahşet duygularını frenleyebilecek “güvenlik vanası” da diyebileceğimiz mekanizmalar geliştirilmiştir. Mesela, İslam dininde olduğu gibi, pek çok dinde kutsal bir ibadet çerçevesinde geliştirilmiş kurban merasimleri vardır. Böyle durumlarda fertler bir hayvanı kesmek suretiyle içlerinde birikmiş şiddet duygularına da gem vurma fırsatını yakalamış olurlar. Zaten İslam’da kişinin kurbanını bizzat kendisi ve keskin bıçakla hayvana eziyet vermeden kesmesi tavsiye edilmiştir. Eğer şahıs kurbanı kendisi kesemezse bizzat başında durmalı ve bundan maksat da akan kanı görmesidir. İspanya’daki boğa güreşi insan psikolojisindeki kan görme isteğini tatmin ederken antik Roma döneminin gladyatörlerinin bir devamı olarak diğer Batı ülkelerindeki boks maçları, Doğu ülkelerindeki –en çok horoz örneğinde görüldüğü üzere– hayvanlar arasındaki güreşler hep bu işlevi yerine getirmektedir. Başka zamanlarda oldukça “normal” ve sakin hatta soğukkanlı olmalarıyla bilinen İngiliz toplumu da futbol maçlarında birdenbire değişmekte ve şiddete susamış holiganlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Kurban öncesi böyle bir yazıya beni iten nedenleri sıralamak istemiyorum şu an ama Kurban ibadeti ile bize Eşrefi Mahlûkat – yaratılmışların en şereflisi- yapan hasletleri kaybetmemek için Kurban keselim gücümüz yetiyorsa, yoksa kesilen kurbanlara ve akan kana bakalım geleceğimiz için…
Tüm İslam alemine, ülkeme ve Ereğli’ye mübarek olsun Kurban Bayramı…