Kurban, yakınlaşmak demektir. Elbette Allah’a yakınlaşmanın adıdır kurban. Kul, Rabbine namaz, secde, infak, cihad gibi ibadetlerle yaklaşır. Gerçek mümin Yüce Allah’a yakın olan mukarrab melekler gibi olmak için gayret edendir. Onlardan kimi de var ki Allah'a ve âhiret gününe inanır, verdiğini Allah'a yakın dereceler (Kurubât) kazanmağa ve Elçinin dualarını almağa vesile sayar. Gerçekten o verdikleri kendileri için yakın derecelere (kurbe) vesiledir. Allah onları rahmetinin içine sokacaktır. Muhakkak ki Allah bağışlayandır, esirgeyendir.[1]İşte onlardır (Allâh'a) yaklaştırılanlar…[2]
Kurban kesmek de Allah’a yaklaştıran ibadetlerden biridir. Kur’ân bize, Hz. Âdem’in oğullarının kurbanlarından bahseder. Demek ki Kurban, temeli ta Hz. Âdem’e uzanan evrensel bir ibadettir. Tıpkı namaz gibi, oruç gibi, hac gibi, infak gibi… Belki çeşitli hikmetlere mebni olarak uygulamalarda bazı değişiklikler olmuştur. Sözgelimi Hz. Âdem’in çocukları, kurbanlarını bir hayvanı kesmek yahut bir miktar buğdayı sunmak şeklinde Rablerine takdim etmişlerdi. O zamanlar kurban edilecek şey, sunağa sunulur, sahibi ondan faydalanamazdı. Gökten inen bir ateş onları yakar, yok ederdi. Bu da sunulan kurbanın kabul edildiğine işaret kabul edilirdi. Nitekim Hâbil’in sunduğu koyun kurbanı kabul edilmiş, Kâbil’in sunduğu ekin ise kabul edilmemişti. Çünkü Hâbil, içtenlikle sunmuştu, malının en iyisinden sunmuştu. Kâbil ise gönülsüzdü ve bu yüzden mallarının değersiz ve kötü olanlarını kurban diye getirip sunmuştu.[3]
Önceki toplumlarda kurban’ın kabulüne işaret olarak bir ateşle yakılması gerektiğine şu ayet işaret etmektedir:[4]
Onlar: "Allah bize, and verdi ki, bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir elçiye inanmayalım." dediler.[5]
Bu ümmetin kurbanı ise yalnızca deve, sığır ve davar cinsinden bir hayvanın, kurban bayramı günlerinde kurban edilmesi olarak belirlendi. Önceki ümmetler kestikleri/sundukları kurbandan yararlanamıyorlardı, bu ümmete ise kestikleri kurbandan yararlanma hakkı verildi. Öncekilerin kurbanı kabul edilince, gökten inen bir ateşle yok edilirdi. Yüce Allah, bu ümmete kurbanın ancak müttakîlerden kabul edileceğini açıkladı, kimin kurbanının kabul edilip edilmediğini ise ahrete sakladı. Bu şekilde insanlar, bu dünyada rezil rüsvay olmaktan kurtuldu.
Kur’ân, Hz. İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmekle rüyada emr olunduğunu, sonuçta onu kesmek için yatırdığında kendisine kurbanlık bir hayvanın verildiğini, İbrahim’in de onu kestiğini, bu uygulamanın sonrakilere ibretlik bir olay ve bir ibadet olarak bırakıldığını anlatır:
Çocuk onun yanında koşma çağına erişince (İbrahim ona): "Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum; (düşün) bak, ne dersin?"
(Çocuk): "Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
İkisi de böylece teslim olup çocuğu alnı üzerine yatırınca,
Biz ona: "İbrahim!" diye ünledik.
Sen rüyayı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız!
Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.
Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.[6]
Kur’ân’ın bu kurban sahnelerinde şu mesajlar öne çıkmaktadır:
Hz. İbrahim, rüyada aldığı ilahî emri tereddüt etmeden uygulamaya koyuluyor. Zira o, her konuda âlemlerin Rabbine teslim olmuş bir erdi.
İhtiyarlığında bir oğlu olan baba, çocuğu tamda yürüme çağına gelince onu kurban etmekle emrolundu. Gerçekten bu çok zorlu bir sınavdı.
Oğlunu kurban etme emrini yerine getirirken, küçük oğlunun da görüşünü almak istiyor ve onunla istişare ediyor. Zira çocuk eğitiminde dayatmadan çok istişare ve ikna metotları etkili idi.
İbrahim, Rabbinden Salih ve temiz bir evlat istemişti. O, bir baba olarak çocuğunu iyi bir şekilde eğitmişti. Çocuğun bu teslimiyeti, hem İbrahim’in içten dualarının kabul edildiğinin ve hem de oğlunu iyi bir şekilde yetiştirdiğinin göstergesi idi.
Yüce Allah, hiç gereği yokken bir insana bir insanı boğazlatmak istememişti. Bunun için İbrahim’e bir kurbanlık koç gönderdi.
Bu olay, sonrakiler için mesaj yüklü bir hadise ve anlamlı bir ibadet olarak kaldı. Buna göre her kurban kesen kimse, İbrahim ve İsmail teslimiyeti ile varlıklarını âlemlerin Rabbine adamalı ve vakti saati gelince Rabbin yolunda sahip oldukları her şeyden geçmesini bilmeli idiler. İşte ancak o zaman kurban, sahibini Rabbe yaklaştıracaktı. Zira Kurban, Allah’a teslim olmaktı. Kurban, kullukta sadakat testi idi. Ve Kurban, O’ndan başkasını gönülden kesip atmanın adı idi.