Küresel Üfürükçülerin Okudukları

Durali Göğüş

Hikâyemiz küreselcilerin yeraltındaki mahzenlerinde yaptıkları toplantıda alınan bir kararın hikâyesidir. Bu hikâyedeki anlatılanların gerçek kişi, olaylar ve coğrafyaya nispet edilmemelidir. Gecenin ıssız ve sessizliğinde toplanılmıştı. İlk gündem küresel baronlarca parlatılarak seçmenin önüne çıkarılacak ‘’jön’’dü. Şu metropol kent koltuğuna oturtulan zat.

Şık giyimli, laf cambazı mitomani ustası, entel görünümlü muhterem jön. Üç yıl öncesinde dış coğrafyalarda, gizli mahzenin ruhlar kuyusundaki şövalyelerin toplantısında alınmış bir plandı jönün adaylık kararı. Kontrol altına almak istedikleri ülkenin liderini ne pahasına olursa olsun yıkacak plandı hedefleri. Benzemez altılı ganyanın efendileri de özel hazırlanmış törene birkaç aşama sınavından sonra bağlılık biatı ile oturtulmuşlardı. Baş efendi ve üstadı azamlar töreni başlatıp tek tek yüzlerine görevleri okuyup üfürdüler kutsarcasına. O tören sonrası kardeşler kulübü masası sakinleri görevlerini harfiyen yerine getirmişler. Jön başkanın seçilmesi onun sonucunda olmuştu netekim.

Halk nazarında geçen üç yıl boyunca hizmet üretemeyen kontrollü başkan ve genel başkanların toplanıp toplanıp yemek yiyip dağılması itibarlarını kaybettirmişti süreç içeresinde. Ülkeyi yöneten ‘’Reis‘’ başkan ise dünyada sayılı liderler arsında önemli ve saygın bir halde sorun olan değil, sorun çözen bir lider olmuştu adeta. Yeni bir seçim dönemi yaklaşmakta idi.

Küreselcilerin nazar ettiği, üfürdüğü siyasilerde umut yoktu. Bu durum küresel baronları endişelendiriyor büyük hayal kırıklığı yaşatıyordu. Ne yapmalı nasıl bir operasyon çekmeli ki bu dünya liderini indirmeli sorununa çözüm bulamamak kafalarını çok ağrıtıyordu. Yıkabilmek için tüm unsurlarını devreye sokmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Toplantıda ruhlar kuyusunun tapınakçıları yeni kararlar almışlar. Finanse ettikleri kontrollü basın, dernek, vakıf, STK’lar ve trollerle kurguladıkları senaryolar ile iç dünyalarında gizledikleri İslam’ı hedefe koydular her zaman ki gibi. İstismarlar üzerinden ülke gündemini meşgul edip hedef şaşırtıp asıl iki bin yirmi üç seçimi çalışmalarına zaman kazanalım şeytanlığıydı planları. Ardından neferleri Rıfkı’yı masa başının gölgesi olarak atamışlar. Rıfkı bazen uzaktan telekonferansla üfürecek onu!.. Sürekli gölgesi olacak. Bizim dışımızdakilerle sır görüşmesine izin vermeyip yanında gönderelim kararı aldılar.

Burada küresel şeytani aklın sadece bir planı olduğu düşünülemezdi. B-C planları da vardı elbet. Masanın benzemelerinin ülkeye seçilecek başkan adayının uluslararası üst akıl efendilerin kararı olacağını söylemişti bir başka yerel başkanı çok önceden. Ruhlar kuyusunun ilk planı masanın şefini Rıfkı ile beraber Alaman’ya ya çekelim oldu. İçerden de Jön başkanın süren mahkeme kararını kripto hücrelerimiz ile mahkûmiyet kararı ile mağdur edelim. Bu halkın özünde mağdurun ve mazlumun yanında olma duygusu çok kuvvetli bir olasılık. Baronlar bu haberi iletmişti başkana, mahkûm olacaksın ve senin başkan adaylığını öne çıkaracağız. Hakaret davasının karar günü heyecanı sarmıştı jönümüzü. Ya beni suçsuz bulup takipsizlik kararı çıkarsa ben ne yaparım o zaman? Telaş yapma jön!.. Mahkûm olacaksın onu halledecek olan biziz. Ablanın da haberi olacak, senin yanına gelecek mağduriyeti sarılarak şova dönüştüreceksiniz. Üst akıl böyle moral verdi her ikisine de. İlk defa dünya literatüründe mahkûm olup sevinçten halay çekip düğün havasına dönüşmüş vaka bu vaka. Kuşlar haber uçurmuş tongaya düşürülmüş Alamanya’daki mister baş şefe. Yuvarlak masanın şefi fırladığı gibi uçağa, soluğu jön başkanın ve ablasının yanında aldı. Senin berat etmen lazımdı,ruhlar kuyusunun azizleri söz vermişti, ben olacaktım başkan. Demek önceki başkanı benimle sildiler, sıra bende. Yapanın yaptığı yanına kar kalmıyor.

Topluyorum altılı masayı, sana kaptırmam yedirmem bu başkanlığı. Benim adım Bay Şef. Herkes benim ne olduğumu bilir. Ablada moraller oyunun suya düşmesi ile krizde. Ne işin vardı? Bir iki gün gelmeyeydin ya. Ben fiyakalı jön kardeşimi başkan diye masadakilerle bu mitingde ilan edecektim. Kumpas suya düştü beceremedik gene..!

Masanın yok hükmündeki sandalye kahramanları ise şaşkın şaşkın sağa sola zorunlu sahte gülümsemelerle konu mankeni rollerini layıkı ile yerine getirme çabasında idi. Miting alanındaki toplanan halk bile bu komik tiyatronun oyuncularına bizim ne işimiz var burada? Bunlar mı bizi yönetecek? Hayal kırıklığı ile meydanı terke başladılar. Bu oyunu gören meydana gitmeyen aklıselim halkın ise dilinde ‘’Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır, ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.‘’ mısraları dökülüyordu. Yola çıktıklarını yolda değiştirmeyen yerli, milli ve sevdalı adamlarla yola ve yürüyüşe devam kararlığında idi. Halk bu oyunları yutmayacak kadar feraset sahibi, zeki ve akıllı idi. Ülke ve ümmet sevdalısı bir milletti.

Bu iş üfürmeyle zekâları işgal edilen adamlarla değil, milletinin gönlüne taht kurmuş vatan, bayrak ve iman sevdalısı yiğitlerle olur karar ve basiretini göstermişti. Küreselcilerin kurdukları masadaki benzemezler de yemeklerini yedikten sonra umutsuzca kendi köşelerine çekilmişler ve of of gene yutmadı bu millet diye hayıflanmadalar…

Millet ise o gece tüm küreselcilerin korkulu rüyasına dönüşen İnsansız savaş uçağı KIZIL ELMA’nın gökyüzünde nazlı nazlı süzülüşünü hayranlıkla seyretmekteymiş…

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.