Murat GÜZEL
Ekonomik, siyasal ve kültürel bakımlardan son yirmi yılın en gözde kavramlarından ve süreçlerinden biri küreselleşme. Küreselleşmenin bir kavram mı, yaşanması zorunlu bir süreç mi olduğu hususunda bile bir çok şüphe ve müphemlik var. Küreselleşmenin nasıl tanımlanacağı, mahiyeti ve gelişimi noktasında sosyal, siyasal ve ekonomik teorilerdeki tartışmalar süredursun, bir kavram ve süreç olarak ona bir çok karşıt ve yandaş da hengünkü haberlerde sık sık karşımıza çıkıyor. Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası, ABD, İngiltere vb. küresel siyasi ve ekonomik aktörlere karşı yürütülen muhalefet çoğu zaman etkisiz görünse de bilinçlerde kendiliğinden bir yer buluyor. Bu sürece ilişkin tepkilerin pek çoğu liberal siyasal ve ekonomik anlayışlara yönelik klasik eleştirileri kendilerine hareket zemini olarak seçiyorlar. Küreselleşmenin dünya zenginlerinin yeni ideolojik kılıfı olduğunu ileri sürerek küreselleşme karşıtlığını dünya yoksullarının hak arama mücadelesine dönüştürmenin yollarını arıyor hiç kuşku yok ki bu tarz muhalefet. Aynı şekilde, 11 Eylül sonrası terörün küresel boyutlara taşındığını ileri sürenler de var.
Bütün bu tartışmaları bir yana bırakmak ve küreselleşme sürecinin içinde bulunduğumuz toplumsal, siyasal, kültürel alanlara etkisini ölçmek, bu etkilerin içinde yaşadığımız şehre nasıl yansıdığını incelemek gerekiyor. Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay’ın 19 Mart’ta konuyla ilgili olarak verdiği konferans ve konferansta dile getirdiği düşünceler çevresinde Çetin Oranlı ve M. Sami Palaz’la yaptığı röportajlar Büyükşehir Belediyesi Sosyal Araştırmalar Merkezi Müdürlüğü tarafından “Küresel Kentleşme: Konya Örneği” kitap olarak yayınlandı.
Kitapta Aktay, küresel üretim ve tüketim sürecinde “şehir” modelinin “ulu-devlet” modeliyle yer değiştirdiğini, artık küresel aktörlerin ulus-devletler olmaktan çıkıp şehirler haline geldiğini belirtiyor: Küreselleşme bütün dünya devletlerini geri plana atıp, kentleri ön plana çıkarmış ve bütün dünyayı coğrafi anlamda birbirine eşit kılmıştır.
Böyle bir durumda kentlerin üretim ve tüketim süreçlerinde tuttukları yerin ve aktivitenin bir kentin küresel yarıştaki yerini belirlediğini ifade eden Aktay küreselleşmenin ekonomik düzeyde liberalizmin yeni söylemini, yeni yüzünü oluşturduğunu vurguluyor. “Liberal bireyler veya birimlerin sınır tanımayan kar güdülerinin son kertede bütün dünyayı ekonomik bakımdan uzun vadede bir çıkmaza sürüklemesinin çok normal” olduğunu dile getiren yazar, “Parayı veya karı gördüğü yerde bir defada hepsini, altın yumurtlayan tavuğu kesercesine götürmek, liberal bireyin son kertede rasyonelliğinin gözü karalığa” dönüşebileceğinin delilini oluşturduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyor.
Konya’nın bütün dünyada hüküm süren küreselleşme karşısındaki yerini ve durumunu merak edenler için iyi bir başvuru kaynağı olmaya aday kitap.