Söylenceye göre susamış bir kuzu, nehrin alt tarafından su içmektedir. Nehrin üst tarafında bulunan kurt ise, kuzuya, suyu bulandırdığı gerekçesiyle suçlamada bulunur. Kuzu ise, masum bir tavırla, doğal olarak yukarıdan kendisine doğru akmakta olan nehrin suyunu içtiğini söyler. Bunun üzerine kurt, “vay, sen bana itiraz mı?” ediyorsun diyerek kuzunun üzerine yürür ve onu paramparça hale getirerek yutar.
Öteden beri Türkiye’de olup-bitenler biraz da kurt-kuzu hikâyesine çok benziyor. “Merkez-çevre” ilişkisi bağlamında kendisini merkezde görenler, çevreyi öteleyerek dışladılar, yıllarca. Vesayet anlayışından yavaş yavaş Türkiye kurtuldukça ve normalleşme sürecine döndükçe, başkalarıyla iktidarı paylaşmak istemeyen merkezciler, çevreden gelen yürüyüşü hayatın her alanında durdurmak istemektedirler. Hâlbuki anayasada herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesi yazılıdır. Buna rağmen, yıllarca belli bazı kesimler, üstünün hukuku anlayışından hareketle, çevreyi hep dışlayıcı politikalar izlediler. Memleketimizde hukuk düzeni oturdukça, normalleşme süreçleri karşısında feveran ediyorlar, şimdilerde.
Taksim gezi parkında olup bitenler ve neticesinde yaşananlar bunun apaçık örneği. Masum bir çevre kriziyle başlayan olayların altından çapanoğlu çıktı.
Çevreciler, çevreyi tahrip ederek işe başladı.
Özgürlükçüler, başkasının özgürlüğü söz konusu olduğunda totaliter bir tavır takındı.
Değerlerden bahsedenler, bu milletin değerlerini çiğnediler, alay ettiler.
Ülkesini sevdiğini söyleyenler, ağyarın karşısında ülkelerinin sosyal itibarını sarstılar, sıfırladılar.
Çağdaş medeniyetten dem vuranlar, tüyü bitmedik yetimlerin parasıyla yapılan kamu mallarına zarar verdiler.
Başkasının düşmanı benim dostumdur mantığıyla hareket ederek, tam bir yıkım ekibine dönüştüler.
Taksim gezi parkı protestoları tam bir turnusol kâğıdı işlevi gördü.
Çok yazık! Çok yazık!
Bunun adı, benden sonrası tufan…
Bunun adı, bana yar olmayan başkasına da yar olmasın mantığı..
Aman Ya Rabbi! Bu protestolar üzerinden yerli ve yabancı ne sörfler yapanlar çıktı.
Türkiye, bütün bir dünyada yıldızı parlayan bir ülke.
Türkiye, sadece bölgesinin değil, bütün bir İslam âleminin, bütün bir mazlumların, bütün bir mağdurların özgüven duyacağı bir ülke haline geldi.
Müfsit ekibinin umurunda mı bütün bunlar?
Bu topraklarda meydana gelen büyüme, bütün bir Osmanlı coğrafyasını etkilemeye başlamıştır. Arap sokağından yükselen öze dönüş çağrısı, bunun kanıtı.
Bu topraklarda meydana gelecek bir güçlenme, küresel adaletin sesi, soluğu olacak. Yeniden BM, yeniden Güvenlik Konseyi yapılandırılacak. İşte o zaman taşlar yerine oturacak, bütün bir dünyada insanlık onuru bir bayrak gibi göndere çekilecek.
O halde gelin, yılmadan, usanmadan, ümitle; ülkemiz için, insanlık için sabırla muslih yolunda çalışmaya devam.