1 Mayıs sözde “İşçi Bayramı” akşamı, TV ekranlarda gördüklerim, inanın kanımı dondurdu desem yeridir. Bir uzaylı tarafsızlığıyla izlediğimde gördüğüm tablo bence aynen şu. Ellerinde bez parçaları ve pankartlar bulunan insanlarla, elleri çoplu ve göz yaşartıcı biber gazlı, beli silahlı insanlar arasındaki “İstanbul Meydan Muharebesi” ifadesi abartılı olmaz. Sahi ya bu 1 Mayıs hangi işçinin ve nasıl bayramı ki; devletin ve millet güvenliğine görevli insanlarımıza yani kardeşlerine böylesine fiziki müdahale edebiliyor ve onların sözde temsilcileri akşam çıkıp, kolluk kuverlerinden bahsederken sanki “yonan askerinden” bahsedercesine acımasız ve fütursuzca ifadeler kullanabiliyor. Yok, şöyle hareket etmemizin sebebi şu müdahaledir… gibi aklılarınca kelime oyunlarıyla yaptıkları adice eylemlere kılıf uydurmuş olacaklar. Kimi kandırmaya çalışıyorlar ki ve ne kadar aciz ve zavallı konumuna düştüklerinin farkında olamadıkları kesin bunların. Türk polisinin sağduyusu ile bence gene de ucuz atlattık diyebileceğimiz bu olaylardan gerekli dersin alınmasını dilerim.
Dış güçler adını verdiğimiz düşmanlarımız varya; hani hepimizin çok iyi bildiği dış güçler. Yani özellikle Avrupa sermayesi kontrolündeki Avrupa medyası, tam bir aç kurt misali hemen sahaya iniverdi. İnsan hakları, emekçini alın teri ve barış-kardeşlik söylemleri ile duygu sömürüsü yapma uzmanı bu kesimin tamda hoşlandığı dumanlı havalar işte bu tür ortamlardır. Gönüllü taşeronları PKK uzantıları zaten bahane aramaktaydılar. Bu takımın içerisinde olan benim garibim gerçekten aldığı asgari ücretle ve namusuyla karnını doyurmaya çalışan bordolu işçime oluyor. Gerçek bayram onların hakkı… Ama birilerinin siyasi hesapları uğruna bayramında halay çekip tatlı yemek yerine, tazyikli su ve gaz sıkılıp dayak yemek düşüyor kaderlerine bayramlarında… Sonra onların bu itelenip kakalanmalarından çıkan feryatlar üzerinden ahkam kesen ve siyasi rant peşinde koşan sözde işçi temsilerinin, Yüce Türk devletinin ve milletinin güvenlik güçlerine çamur atmalarına istemeyerek dahi olsa sebep olmalarının üzüntüsünü yaşadıklarından da eminim. Bu konuda sözlerime şuan aklıma gelen anlamlı bir deyimle son vermek istiyorum. “Aslanlara sözüm var, çakallar yem olmayacağım…”
Devlet Hastanesi ek binası ve Yunus Balık
Bu yazacaklarım her ne kadar geçen haftaki yazdıklarımla çakışıyor gibi olacaksa da; yazmazsam içimde patlayacak ve kendime yakıştırmayacağım bu durumu sizlerle paylaşmam bana farz oldu. Malumunuz ilçemizin devlet hastanesinin mevcut fiziki kapasitesi ve durumu ihtiyacın çok çok altına cevap verebilmekte. Haliyle konu sağlık olunca da insanımızdan rahatsızlananların büyük bir bölümü mecburen Ereğli ya da Konya’ya gelmek zorundalar. Dedim ya konu sağlık olunca bu durum hiç düşünülüp değerlendirilmeden otomatikman olarak süregelmekte. İlçenin bu elzem sorununu çözümü noktasında karar verici konumdakilerin genelinin tuzu kuru olduğu için bu konu genelde siyasi malzeme yapılmanın haricinde masaya yatırılmaz. Uzun lafın kısası demek istediğim şu ki; İlçemizin sağlık sorunlarının başında gelen bu konuda sanki kendi derdine derman ararcasına, kapı kapı dolaşıp ek bina için yardım talebinde bulunan Hastane Müdürü Yunus Nadi Balık kardeşimi takdir etmek boynumun borcu oldu. Hafta içerisinde beni ziyaretleri sırasında öğrendiğim ve tahmin ettiğim kadarıyla bu yardım kampanyası konusunda epeyce dertlimi dertliler. Sözde ilçemizin ekabir takımı olarak adı geçen ve iş protokol ve laf salatasına gelince mangalda kül bırakmayan bizim zengin!.. (neresi zenginse) iş adamlarımız ve şirketlerimiz var ya hani. (Lütfen yarası olmayan gocunmasın) İnanın gündelik amelelik yaparak ev geçindiren insanlarımızdan alacağınız yardımın yarısını bile vermemek için bin takla atanlara “yuhh olsun, sizin zenginliğinize” demek geliyor içimden. Aman ha… beni şuan zengin düşmanı olarak falanda yorumlama kalkmasın kimse. Benim bu sitemim, sadece birkaç istisnadan ibaret. Ama öyle bir istisna ki ne istisna…Kendi malikanelerinde, karşılarındakilere tepeden bakan bir tavırla, lafı havada takla attırıp “İlçemize şunu yaptık, bunu diktik” diye böbürlenen ve “Eserimizin alnına ismimizi dahi küçücük yazmışlar” diye serzenişte bulunacak kadar güya “mütevazı/gubuz” (Bu ifadeyi ben icat ettim daha yeni!..) bu zenginlerimizden yardım almak bir yana, acıyıp yardım edecek duruma düştüklerini de tahmin ediyorum. Kısacası Yunus ağabeyinin işi zor olduğu kadar da; adamla pancarı ayırt etmek için de birebir valla...
ADAM GİBİ******************
Buğulu camlardaki sözler gibisin;
Nefesim olmadan sen bir hiç’sin…
***********HİKMETLİ SÖZLER
***Büyükler Bilir…
Yalan dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
************************
Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
***********************
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele... meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
************************
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkan nedir usul ne
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
************************
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
************************
Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını zulmünü
Lisans üstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
************************
Adettir gerekmez malumu ilam
Taklide günaydın, asıla selam
Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
A. Karakoç
.