Kurtlar Vadisi Filistin'i yerin dibine soktular!

Bugün gösterime giren Kurtlar Vadisi Filistin filmi, eleştirmenlerden geçer not almadı.

Radikal Gazetesi'nden Şenay Aydemir ile sinema eleştirmenleri Atilla Dorsay ve Alper Turgut, filmi sert şekilde eleştirdi. Yani büyük tartışmalara konu olan film sinema eleştirmenlerinden geçer not alamadı.

Şenay Aydemir: Kuzu kurda emanet

‘Muhteşem Yüzyıl’ isimli dizide, Kanuni’nin harem maceralarının anlatılması ‘ecdada saygısızlık’ olarak değerlendirilip dizinin yasaklanması istendiğinde, fondaki kimi sesler Kanuni’nin ‘cihan padişahı’ olduğunu bağırıyordu yüksek sesle. Bu böyle, Türkiye’de kahramanlar ‘cihana hükmetsin’ Viyana kapılarına kadar dayansın, gavura ‘el aman’ dedirtsin istenir. Bu yüzden Tarkan, Malkoçoğlu, Battal Gazi vb. tarihi filmlerde ‘süreç’ten çok, sonuçla ilgileniriz. Türk’ün gücünün bütün dünyaya gösterilip gösterilmediği, ‘Türk ve Müslüman düşmanları’nın dize getirilip getirilmediğidir asıl konu, gerisi ise teferruat.

Bugün gösterime giren ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ de benzer şekilde sonuca ulaşmak için sinema adına gerekli ne varsa ‘teferruat’ olarak kabul ediyor ve bu ülkede yaşayan herkes için yeterince dramatik olan bir acıyı okşayarak kurduğu film dünyasında aldığı intikamla seyirciyi mutlu edecek bir son hazırlıyor kendisine.

Gazze’den ‘Münih’e
Film, 31 Mayıs gecesi Gazze’de abluka altında yaşayan Filistinlilere insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine yapılan baskın sahnesiyle açılıyor. Ardından Polat Alemdar, Memati ve Abdüley’i Filistin topraklarında görüyoruz. Kahramanlarımız Filistinlilere zulmeden ısrailli komutan Moşe’yi ortadan kaldırmak üzere oradadır. Bir kontrol noktasında askerlerle çatışmaya giren Polat Alemdar ve ekibi, karmaşa sırasında Amerikalı Yahudi Simon’u da yanlarına almak zorunda kalırlar. Böylece dört kişi olan ekip, Filistinli bir ailenin yanında bir süre kaldıktan sonra asıl amaçları olan Moşe’yi öldürmek için harekete geçer. Ama Moşe de o sırada onları aramakta ve Filistin halkına zulmetmektedir.

Film akla Steven Spielberg’ün Mühih Olimpiyatı’nda ısrailli sporcuların kaçırılıp öldürülmesinin ardından ısrail’in kurduğu özel bir birimin bu olayın sorumlularını ortadan kaldırılışının hikâyesini anlatan ‘Mühih’i getiriyor. Polat ve adamları da bir tür sızma harekâtı yaparak Filistin zulmeden insanları ortadan kaldırmak için orada. Ama tabii arada büyük farklar var.

Mantık hak getire
Sinema olarak Hollywood ile aşık atamayacağımız kesin ama mantık olarak çok öndeyiz! Mesela, Filistin halkı için orada olan Polat ve arkadaşları filmin hemen başında bir kontrol noktasında çok da gerekmediği halde çatışmaya giriyorlar ve birçok Filistinli’nin ölümüne neden oluyorlar. Kabaca söylersek, Polat’ın ‘operasyonları’ nedeniyle film boyunca onlarca Filistinli hayatını kaybediyor. Üstelik bütün bu operasyonun ‘Filistin’in nihai kurtuluşu ya da ne bileyim en azından görece bir zafer duygusu yaratma gibi bir amacı da yok. Yalnızca ‘intikam’ isteniyor ve bu olabildiğince vandalca gerçekleştiriliyor. Bir ısrailli komutan için onlarca Filistinli...
Oysa Spielberg’ün ‘Münih’inde küçük bir Filistinli çocuğun ölmemesi için Mossad operasyonu iptal etme noktasına geliyordu. Ama, bunlar teferruat.
Dolayısıyla, gözünden vurulan adamın bir iki gün içinde zıpkın gibi ayağa kalkıp ortalıkta terör estirmesinde de mantık aramamamız gerekiyor. Ya da ne bileyim, dünyanın en iyi eğitim alan ordularından birine mensup ısrail askerlerinin nedense sürekli açık alanda dolaşmaları, Polat ve elemanları oradan oraya zıplarken onların yerlerinden kıpırdamamaları, silahlarının hasımlara değil de yere doğrultulmuş olması gibi mantık hatalarını da görmezden gelebiliriz bu durumda. Çünkü, onlar büyük finale giden yolda birer amaç.

Amerikalı Yahudi kızın, kim olduklarını bile öğrenmeden Polat ve adamlarına bağlanmasına, iki gün içinde Filistin gerçeğiyle tanışıp ısrail Ordusu’nu karşısına almasına da şaşırmayalım tamam.

Ama, açılıştaki gemiye baskın sahnesinin filmin geri kalan bölümüyle hiç alakası olmamasına, filmin içinde bir kez olsun ‘gemi baskını’nın mevzu edilmemesine gelince biraz durmak gerek sanki.

Şeytanın avukatlığını yaparak biraz parçaları birleştirelim. ‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filminin çekileceği bahar aylarında duyuruldu. Filmin senaryosu hazırdı. Temmuz sonu ağustos başı gibi filmin çekimlerine başlandı. Vizyon tarihi ise 5 Kasım olarak açıklandı ancak daha sonra ‘teknik’ nedenlerle ertelendiği duyuruldu. Sonra ekim ayının ortalarına doğru filmin ‘Mavi Marmara’ çekimlerinin gerçekleştirildiği haberleri yansıdı medyaya. Yani filmin çekimlerinden iki ay sonra, vizyona gireceği duyurulan tarihten yaklaşık bir ay kadar önce. Dolayısıyla ekim ayında programa konulmuş bir çekim olsa, vizyon tarihinin 5 Kasım olması ‘teknik’ olarak mümkün değil.

Fırsatçılık mı var?
Kişisel kanaatim, ‘Mavi Marmara Baskını’ sahnesinin senaryoya sonradan eklendiği, 31 Mayıs’taki bu kanlı baskının üzerinden bir süre geçtikten sonra böyle bir ilişkinin film için yararlı olacağı kanısıyla hareket edildiği ve filmin vizyon tarihinin de bu nedenle ertelendiği. Çünkü, baskın sahnesinden sonra film çok alakasız bir biçimde açılıp ilerliyor ve film boyunca bu baskına dair tek bir cümle kurulmuyor.
Eğer durum böyle ise, bunun açık bir ‘fırsatçılık’ olduğu su götürmez. Ölen dokuz insanın anısını ‘ucuz bir prodüksiyon malzemesine dönüştürmek’ akla, izana ve hiçbir vicdana sığmaz.
Filme dönersek, oyunculuklar için çok fazla söze gerek yok. Necati şaşmaz, Gürkan Uygun ve Kenan Çoban dizide nasıllarsa burada da öyle, ama ‘daha iyi yerlerde’ görmek istediğimiz Erdal Beşikçioğlu’nu bu filmde izlemek biraz burukluk yaratsa da “O da olmasa hiçbir şey yok” dedirtecek bir performans ortaya koyuyor.
Sonuçta bu bir film denilip geçilebilir. Ama filmin görmesi muhtemel ilgi dikkate alındığında, maalesef seyircide bırakacağı duygu ‘vandal’ bir şiddet arzusu ve ucuz bir intikam isteğinden başka bir şey olmuyor.
Peki film Almanya’nın yasaklamasını gerektirecek kadar ‘Yahudi düşmanlığı’ içeriyor mu? Bence hayır.
Ama filmin içine sızan söylem, Moşe ve Avi karakterleriyle özdeşleştirilen ısrail devleti algısı Yahudilere karşı bir önyargı oluşmasına katkı sunar mı? Maalesef evet.

ATiLLA DORSAY: Düşmanlık tohumu serpiyor

Bir aksiyon filmi olarak mükemmele yakın ve Türkiye’deki en iyi örneklerden biri. Ama içeriği çok tartışmalı. Türk usulü Rambo hikâyesi. Bu film ülkenin komuoylarıyla arasına etnik ve de dinsel düşmanlık tohumları serperek, yeni dertler açmaya aday gözüküyor. Türkiye’nin çağdaş dış politikası konusunda sağlıklı olmayan bir mesaj veriyor.

ALPER TURGUT: Karikatürize bir film olmuş

Film, yalnızca Mavi Marmara’da meydana gelen olaylar üzerine tasarlanmış. Gemide geçen olaylar yansıtılmış. Öncesi ve sonrası yok. Dramatik hiçbir şeye yer verilmemiş. Senaryo çok kötü, oyunculuklar yerlerde. İyi bir film çıkmamış. Karikatürize bir film olmuş. Türkiye’de izlenme rekorları kırabilir ama başka yerde çok fazla izleneceğini sanmıyorum.

Medya Haberleri

Yapay zeka ile Müslüm Gürses albümü
Hataylı Minik Yetenek Ahmet Kazar, Haluk Levent ile Aynı Sahneyi Paylaşmak İstiyor
Okan Yalabık’ın Gençlik Hali Görenleri Şaşırttı!
Ankaralı Turgut’tan kötü haber geldi
Akasya Durağı’nın Dilek'i yıllar sonra ortaya çıktı