İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat, Kuzey Irak referandumuna destek veren ülkelere dikkati çekerek, "İslam inancına sahip Kürtler ile Yahudilerin birlikte anılması ancak emperyalist amaçlı küresel siyasetin işine gelir." dedi.
Canbolat, AA muhabirine yaptığı açıklamada, emperyalist siyaset yapıcıların, Kürt devleti ve arz-ı mev'ud referanslı Büyük İsrail söylemini Ortadoğu'ya müdahale için kullandıklarını söyledi.
Bölgenin tarihsel, kültürel ve siyasi dokusu itibarıyla küresel siyaset aktörlerinin belirli dönemlerde tahrik ve teşvikleriyle kendinden söz ettiren iki istismar malzemesinin söz olduğunu kaydeden Canbolat, şunları anlattı:
"Bunlar emperyalist siyaset yapıcılarının hedeflerine bağlı olarak, şeklen aynı ama özde birbirinden farklı iki söylem (isterseniz komplo da diyebilirsiniz) üzerinden bölgeye müdahale için kullanılır. Biri Kürt devleti, diğeri de arz-ı mev'ud referanslı Büyük İsrail söylemidir. İslam inancına sahip Kürtler ile Yahudilerin birlikte anılması ancak emperyalist amaçlı küresel siyasetin işine gelir. Yakın zamanda Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin gerçekleştirdiği referanduma kimlerin destek verdiği dikkate alındığında, bu emperyalist siyasetin amacı daha iyi anlaşılır."
- "Referandum vahim sonuçlar doğurdu"
İbrahim Canbolat, özellikle Fransa gibi Batılı ülkelerin akıl hocalığının Barzani ve bölge Kürtleri için vahim sonuçlar doğurduğunu savundu.
Katalonya örneğini hatırlatan Canbolat, "Avrupa'da izin verilmeyen referandumun istikrar bozucu bir faktör olarak Ortadoğu'da teşvik edilmesini başta Kürtler olmak üzere bölge halklarının iyi düşünmesi gerekir. Bölgede bir Kürt devleti oluşturmaya yönelik küresel siyaset, Türkiye'nin Ortadoğu'da, en azından kendi sınırında güven tesis etmeye yönelik iradesini köreltip girişimlerini etkisiz kılmayı kendi hedefleri açısından kazanç sayar. Bu türden vehim ve komplolar bitmez; koşullar ne zaman uygun olursa bir biçimde tüm aldatıcı ve tahrip edici karakteriyle varlık gösterir." ifadelerini kullandı.
- "Türkiye engellenmek isteniyor"
Türkiye-ABD ilişkilerine "kendi kendine yıkılma yolundaki bir evlilik" benzetmesi yapan, Londra merkezli Avrupa Dış ilişkiler Konseyi (ECFR) raporuna da değinen Canbolat, "ECFR kaynaklı yorumda geçen ifadelerin isabetli olmadığını düşünüyorum. Evet, şimdilerde ABD yönetimiyle gerginlik söz konusu, ne var ki bunlar iki ülke arasında diplomasi ve siyaset yoluyla aşılabilecek tarzda sorunlardır." değerlendirmesinde bulundu.
Canbolat, Türkiye'nin bir yandan bölgesinde ve küresel ölçekte orta büyüklükte bir güç pozisyonu sergilerken, bir yandan da iç ve dış sorunlarla uğraştığına dikkati çekti.
Batı'nın Ortadoğu'da Sykes-Picot ile oyun kurma planının sorun ürettiğine işaret eden Canbolat, şöyle konuştu:
"Türkiye bu sorunlu bölgede şimdi eskiye oranla daha aktif bir düzenleyici rolüne talip olduğunu söz ve eylemiyle dile getirdiği için Batılı müttefiklerinden destek görme yerine alenen ya da örtülü biçimde engelleme siyasetine maruz kalıyor.
Ortadoğu sorunlarında esas çatışma alanları Avrupa ile değil, ABD ve Rusya'nın bölgeye yönelik çıkar siyasetlerinin Türkiye'ye yansımalarında ortaya çıkmaktadır. Bu iki eski süper gücün orada var olma mücadelesine tanık oluyor dünya. Doğal olarak da bunların bölge ülkelerine yönelik kendilerince dengeleme siyasetleri görülüyor. İran, Suriye, Irak ve çember genişledikçe diğerleri.''
- "İlişkilerde tepkisellik zararlıdır"
Prof. Dr. Canbolat, Türkiye'nin bütün bu çapraz siyaset ilişkilerde dünya güçleriyle mesafeyi iyi ayarlamak zorunda olduğuna vurgu yaptı.
Halıhazırda ilişkiler olumsuz görünse de konjonktür gereği bunun uzun vadede devam etmeyeceği görüşünü savunan Canbolat, şunları kaydetti:
"Tüm ilişkilerde tepkisellik zararlıdır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerle özellikle Almanya ve son zamanlarda gündeme gelen diğerleriyle tarihsel ve kültürel arka planı da olan ön yargılarla siyaset yürütmek her iki tarafın da yararına olmaz. Avrupa Birliği sistemi ile bazı Avrupalı siyasetçilerin siyaset tarzlarını birbirinden ayırmak daha doğru olur. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, Avrupa için vazgeçilmez bir konumdadır. Konjonktürel eğilim ve davranışlar olumsuz da görünse uzun vadede Türkiye ve Avrupa birbirlerine gereksinim duyduklarını fiilen de göstereceklerdir."
- "Batı'nın Türkiye'ye NATO kadar ihtiyacı var''
Rusya'dan S-400 yüksek irtifa hava savunma füze sistemi alımıyla ilgili başlayan tartışmaları değerlendiren Canbolat, Türkiye’nin gerek içeride gerekse çevresinde PKK, PYD, DEAŞ ve FETÖ gibi terör örgütleriyle yürüttüğü mücadelede her türlü önlem almasının zorunlu olduğunu vurguladı.
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Canbolat, "Türkiye’nin jeokültürel ve jeostratejik konumu iş birliği için de fırsat sunuyor. Rusya’dan S-400’lerin alınması bu çerçevede düşünülebilir. Daha geniş kapsamda iş birliğine ilişkin imkan ve gerekçeler de mevcut. Örneğin AB içerisinde hiç de azımsanmayacak bir kesim AB’nin ortak dış politika ve güvenlik politikası uygulaması ve böylelikle bir küresel aktör rolü üstlenmesinin ancak Türkiye ile birlikte olacağını savunuyor.'' diye konuştu.
ABD’nin bölgede İran’a yönelik dışlayıcı siyaseti ve Rusya ile rekabet ilişkilerinin her şeye rağmen NATO müttefiki Türkiye’yi vazgeçilmez bir ortak konumunda tuttuğuna vurgu yapan Canbolat , ''Türkiye’ye düşen, içeride hukukun üstünlüğü ve temel insan haklarını gözeten demokrasi prensibini mümkün olduğunca hayata geçirmek, dış dünyada da terör örgütleriyle mücadelesinde uluslararası destek bulmaya çalışmaktır. Türkiye’nin NATO’ya ihtiyacı kadar, belki ondan daha fazla ABD’nin ve Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı vardır. Hem ülkenin coğrafi konumu, hem de askeri kapasitesi ve askeri disiplin geleneği bakımından. Bunun farkında olarak, ulusal çıkarı hedefleyen dengeli siyaset tarzıdır, Türkiye için uygun olan bu.'' ifadelerini kullandı.
AA