İşte Karahasanoğlu'nun gündem oluşturan yazısı:
Kusura bakma AK Parti bu efelenme senin hatan!
AK Parti 2002’de iktidara geldi..
Aradan 13 sene geçmiş.
3 genel seçim kazanmış siyasi iktidara hâlâ efelenenler varsa..
Kusura bakmasınlar..
Bu efelenmenin müsebbibi, kendileridir.
“Canım ne yapsınlar.. Efelenenler üzerinde illegal bir baskı kurmadıkları halde, kıyameti kopartanlar var. Efelenenlere had bildirmeye kalksalar, hepten ortalık karışır” diyenler olabilir..
Benim kastım, hukukdışı bir had bildirme değil.
Kimseye ayrıcalık tanınmaması..
Kimsenin suçunun görmezden gelinmemesi..
Şu veya bu sebeple.. İşlenen suçların üstünün örtülmemesi..
•
Nedir somut konu?
TÜSİAD Başkanı Canan Başaran Symes’ın, hükümete yönelik salvoları..
Canan Hanım’ın “efelenme” olarak nitelediğimiz açıklamalarının ayrıntısına girmeyeceğim. Onları haberlerden okudunuz, okuyorsunuz..
Ama Canan Hanım’ın, siyasi iktidara yönelik efelenmesinde, bu cesareti nerden aldığına bakarsak..
Cevabımız, “Daha önce gerektiğinde, kendisinden hesap sorulmaması”ndan diyebiliriz.
Ne yapmış Canan Hanım?
Ne yapmış da hesap sorulmamış?
Kısaca verelim...
2000’li yılların başında.. İki batık banka için, el konulmadan önceki tarihlerde “Sorun yok” raporu veren denetim şirketinde bulunmuş..
Düşünebiliyor musunuz?
Belli kriterlere göre devletin onayı ile şirket kuruyorsunuz..
Belli avantajlar sağlanarak, devletin kontrolünün bir kısmını da, devletin onayı ile siz yapıyorsunuz..
Batık bankaları denetleyip, hazırladığınız raporlarda..
“Her şey güzel.. Fevkalade.. Şahane.. Dört dörtlük.. Aynen böyle devam edin” diyorsunuz..
Sonra o iki bankayı..
BDDK inceliyor..
Ve.. “Berbat.. Her şey kötü.. Normalin çok altındasınız... Böyle gidemez.. El koymak zorundayız” deniliyor ve iki bankanın zararları halkın sırtına bindiriliyor..
Bankaların ismini de vereyim.
Demirbank ve Tarişbank.
“AK parti hükümeti ne yapmalıydı” derseniz..
Yapılacak iş basit..
Nasıl olsa kendisinden önceki dönemde bu bankalara el konulmuş..
Siyasi bir karar ise, kendilerinin aldığı bir karar değil.
Gitsinler, o siyasilerden sorsunlar, hesabını..
Madem o bankalara el konulmuş..
El konulan bankaların yöneticilerinden tutun..
O bankalara “olumlu rapor” veren denetim şirketlerine.. Denetim şirketlerinin yöneticilerine ve raporları imzalayanlara kadar.
Hepsinin canına okumalıydı..
Ki; böyle açık bir kapı gördüklerinde, hemen kafayı uzatmasınlar.
•
Sadece bankaların yönetim kurulu üyeleri değil..
O bankanın bilançosu.. Mali durumu hakkında olumlu rapor veren denetim şirketi de..
Rakamlarla oynadı iseler.. Sahte belge düzenlemekten..
Rakamlarla oynamadan..Sadece bazı rakamları görmezden gelerek o olumlu raporu düzenledi iseler.. O zaman da, resmi makamları ve ilgilileri kasten yanıltma sebebi ile..
Haydi iyiniyetli olalım.
Hükümetin ekonomik politikaları için her gün “vıdı vıdı konuşmaları”nın aslında bir şey bildiklerinden değil..
Uluslararası menfaat şebekelerinin önlerine koyduğu kağıtları okumaktan kaynaklandığını.. Aslında ekonomik bir bilgileri olmadığı için.. Denetimini yaptıkları bankaların ekonomik tablolarındaki hataları/olumsuzlukları cahilliklerinden dolayı göremediklerini kabul edelim.
O zaman da..
Aynı suçu, taksirle işledikleri için..
Hem “olumlu rapor” vererek uğranılan zararların tazmini.
Hem de suç niteliğindeki fiilleri için, cezai davalar açılmış olsaydı..
Canan Hanım bugünlerde..
Bilir bilmez konuşmalar yapmadan önce..
Birazcık düşünürdü.
“Benim bulunduğum denetim şirketi.. İki tane bankayı denetlemiş.. Devlete ve resmi makamlara ‘olumlu rapor’u vermiş. Ama ‘olumlu rapor’ verdiğimiz bankalara kısa süre sonra el konulmuş. Demek ki, ‘olumlu rapor’larımız doğru çıkmamış... Biraz daha okuyalım.. Çalışalım.. Sonra başkalarına akıl verelim” derdi..
Canan Hanım ve şürekasından..
Zamanında hesap sorulmadığı için..
Şimdi her fırsatta..
“Şu şöyle olmalı, bu böyle olmalı” diyerek, efeleniyor..
Suç onda değil.. AK Parti’de..