Peygamberimizin Kutlu Doğumu vesilesiyle 1989’dan beri ülkemizin dört bir yanında ve yurt dışında Peygamberimizi tanıtıcı programlar yapılmaktadır. 30 yıla yakındır Nisan ayında yapılan bu programlarla ilgili, ne hikmetse bu yıl bir kısım şüphe ve tereddütler gündeme getirilmeye başlandı. Nisan ayının peygamberimizden başka kimselerin doğum günü olduğu, Peygamberimizin doğum gününün Mevlid Gecesi kutlanmasının gerektiği gibi konular tartışılıp durmakta ve Müslümanların zihinleri meşgul edilmekte, enerjileri anlamsızca tüketilmektedir.
Biliyoruz ki Güneş de Allah’ın ayetidir, ay da. Her ikisi de hesaplıdır, hareketleri hesaba göredir ve güneş de ay da hesap ölçü vesilesidir. İnsanlık güneş hesabına göre de takvim kullanmıştır, ay hesabına göre de. Müslümanlar da geçmişte ve bugün her iki takvimi de kullanmışlar ve halen de kullanmaktadırlar.
İslam Tarihi kaynaklarına göre Peygamberimiz 12 Rebiü’l-Evvel 571 yılında dünyaya gelmiştir. Onun doğduğu sene henüz Hicrî takvim söz konusu olmadığından Rebiü’l-Evvel, ay hesabına göre, 571 yılı ise güneş hesabına göredir. Peygamberimiz doğduğu sene 12 Rebiü’l-Evvel 20 Nisana tekabül etmiştir. Bunu Tarih ve Siyer kitaplarımız haber verirler. (Bkz. Asım Köksal, İslam Tarihi) Nitekim Arif Nihat Asya da meşhur Na’tinde Gel ey Muhammed bahardır, Bekliyoruz yıllardır derken O’nun bahar mevsiminde doğduğuna işaret eder. Nitekim O’nun vefatı da Hicrî 11. Senesinin 12 Rebiü’l-Evvel ayı, 8 Haziran 632 senesine olmuştur. O’nun Haziran sıcağında vefat etmesi, ateşli humma hastalığının şiddetini anlatması bakımından önemlidir. Doğumunun bir bahar mevsimine tevafuk etmesi de O’nun gelişiyle, ölü arzın bahar mevsiminde dirilmesi gibi, ölü insanlığın yeniden hayat bulması bakımından önemli ve hikmet doludur.
Ay hesabına göre Rebiü’l-Evvel her yıl on gün erken gelmekle, bütün mevsimleri dolaşır; güneş hesabına göre Nisan ayı ise sabittir. Peygamberimizin hayatında onun doğum gününü kutlama diye bir şey yoktur. İlk Mevlid kandili kutlamaları O’ndan asırlar sonra Fâtımîler döneminde başlatılmıştır. Dolayısıyla O’nun doğumunu Rebiü’l-Evvel ayında yahut Nisan ayında kutlama, Ramazan orucu yahut Zilhıcce ayında Kurban kesme gibi değildir. Zira o ibadetlerin ay hesabına göre yapılması zorunludur. Kutlu Doğum Haftası, son yıllarda Ocak ayının ilk günü kutlanan Mekke’nin fethi kutlamaları için ise böyle bir zorunluluk yoktur.
1989 yılından itibaren Diyanet, Kutlu Doğumu bir hafta olarak kabul etmiş ve bu hafta içerisinde Peygamberimiz farklı özellik ve güzellikleriyle gündeme getirilmeye çalışılmıştır. Haftanın en büyük amacı, camilerde sınırlı sayıda cami cemaati ile mevlid programlarıyla hatırlanan Peygamberimizin, cami dışında ve daha uzun soluklu olarak geniş kesimlerin gündemine getirilmesini sağlamaktır. Bugüne kadar yapılan kutlamalarda da bu amaç büyük ölçüde hedefine ulaşmıştır.
İlk zamanlar 12 Rebiü’l-Evvel’i içine alan haftada bu etkinlikler yapılırken, daha sonra bu haftanın yaza gelmesi, okulların tatil olması ve kırsal kesimin yoğun işleriyle meşgul olması, kış mevsimine gelmesiyle de sağlıklı programların yapılamaması gibi iki temel sebepten dolayı Bahar mevsimine sabitlenmiştir. Yani hafta Peygamberimizin doğduğu bahar mevsimi esas alınarak kutlanmıştır.
Milletimiz haftaya boyunca yapılan etkinliklere büyük bir teveccüh göstermiş ve bu etkinlikler Diyanet’in medar-ı iftiharı olmuştur. Ancak bu durum bazı çevreleri rahatsız etmiştir. Kimileri 23 Nisan kutlamalarının gölgede kaldığını bahane ederek, peygamberin gündeme getirilişindeki hazımsızlıklarını ortaya koymuşlar. Kimi Müslümanlar da Diyanetin başarısını, kendi cemaat çalışmalarını gölgelemesi sebebiyle haftanın Nisan ayında kutlanmasına karşı çıkmaktadırlar. Bunu da bu günlerde dünyaya gelmiş başka kişilerin olduğunu gerekçe göstermektedirler.
Şunu söyleyelim ki Nisan ayının her gününde Firavunlar da dünya gelmiş olabilir, Musa’lar da. Aynı şekilde Rebiü’l-Evvel ayında da iyiler de dünyaya gelmiş olabilir, kötüler de. Ramazan ayında iyiler de doğar ölür, kötüler de.
Sonuç olarak bu haftanın okulların açık olduğu, kırsal kesimde işlerin yoğunlaşmadığı, ulaşım imkanlarının rahat olduğu Nisan ayında yapılması uygundur, faydalıdır ve hatta elzemdir. Elbette hafta dolayısıyla yapılan programların içeriği tartışılabilir, yapılan yanlışları düzeltmek, eksiklikleri tamamlamak için gayret gösterilmelidir.
İlk yıllardan itibaren bu etkinliklerin bizzat içerisinde olmuş birisi olarak söylüyorum ki bu hafta münasebetiyle, Peygamberimiz diğer zamanlardan çok daha fazla farklı kesimlerin gündemine getirilebilmiştir. Anaokullarından, ilk-orta ve liselere, üniversitelere, salonlara, meydanlara, köy alanlarına varıncaya kadar, hemen her yerde Peygamberimiz konuşulmuş, anlatılmış ve tanıtılmaya çalışılmıştır. Konuya iyi niyetle ve akl-i selimle böyle bakılmalı, ona göre karar verilmelidir.
Salat ü selam O’na ve O’nun gerçek bağlılarına olsun.