Biz mazimizle varız. Kahramanlarımızla varız. Tarihimizi, tarih kılanlar sayesinde varız. Kahramanlarımıza, tarihimizi yazanlara hiç muamelesi yapamayız. Kut’ül Amare Zaferi’ne yaptığımız gibi. Unutmamamız gereken bir başarının, unutulmaması gereken kahramanların hiç anılmamaları. Bir şekilde hiç olmamış gibi gösterilivermeleri… Kut’ül Amare deyince Konyalı tabiriyle “bön bön” bakmamız da bundandır.
Her neyse neyi bilmediğimizi biliyor oluşumuz da önemli bir şeydir. Belki bilmiyoruz evet ama neden bilmiyoruz burası daha önemli. Problem nedir?
Tarihçi Mustafa Armağan, bu meseleleri unutuşumuzla ilgili tarih eğitimindeki eksikliklere vurgu yapıyor. Kut’ül Amare’nin küçük bir şey olmadığını söyleyen Armağan, İngiliz Ordusunun bu olayla ilgili “En Yüz Kızartan Teslimiyet” ifadesini kullandıklarını da söylüyor. Dahası bizim zaferimiz ama İngilizlerin yenilgisi olan Kut’ül Amare ile ilgili İngilizler bizim tarihçilerimizden daha fazla kitap yazmışlar.
O dönem adı Irak Cephesi olarak geçen bu bölge, Basra ile Bağdat arasındaki hattı temsil ediyor. Mesele de İngilizlerin daha fazla toprak istemeleri ve bizimde bizim olan toprakları vermek istemememizden başlıyor. Osmanlı’nın sahip olduklarını vermemesinde ya da geri istemesinde bir sıkıntı yok, sıkıntı bugün bile hala doymamış olan İngilizlerde.
Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil de aynı şeyin -unutma ya da unutturulma adına ne diyorsanız- diğer zaferlerimizin başına gelmemiş olmasının büyük mucize olduğunu söylüyor. Bırakın Kut’ül Amare’yi, Çanakkale’yi bile bugün kutluyor isek bunun ne büyük bir şey olduğunu belirtip tarih öğretmede sıkıntılarımız olduğunu, kimlerin gerçek tarihe nasıl müdahalelerde bulunduğunu bilme gerekliliğinin altını çiziyor.
Başladığımız noktaya dönersek, Basra’yı alan İngiltere’nin Bağdat’ı da almak istemesinin ve Osmanlı’nın bunu arzu etmemesinin nihayetinde Selman-ı Pak Muharebesi yaşanıyor. Bunun devamında İngiliz ordusu Kut’ül Amare’ye çekiliyor. Nurettin Paşa’nın komuta ettiği ordunun başına daha sonradan Enver Paşa tarafından Halil Paşa getiriliyor. Bu arada Kut’ül Amare’de sıkışmış olan İngilizlere gelen yardımları engellemek için Osmanlı ordusu elinden geleni yapıyor. Nihayetinde dünyanın bir numaraları gücüyle mücadele ediyor Osmanlı, 13 bin kadar asker de esir alınıyor. 29 Nisan günü de, 1952’ye kadar Kut Bayramı olarak askeriye tarafından kutlanmış. Daha sonrasında gelinen nokta ortadaç
Yazının başında hiç bilmiyoruz demiştik. Biraz anladık belki biraz merak ettik. Top bundan sonra araştırmak isteyenlerde. Peki neden böyle bir zafer tarih kitaplarında yer almaz? Neden hiçbirimizin böyle bir zaferden haberi olmaz? Neden gurur duyacağımız şeyleri bir bir unuturuz? Yoksa birileri tarafından Kut’ül Amare unutturuldu mu? İşte tüm bu soruların cevabı için biraz yorulmak gerekiyor. Tarihçisiyle, akademisyeniyle, öğrencisiyle, öğretmeniyle her bir kesimiyle hepimizin biraz yorulması gerekiyor… Biraz yorulursak o zaman biraz daha biliriz belki. Ve biraz daha sahip çıkmak adına yorulalım diyorum hepimize. Haydi!