Gazetelere bakıyorum. Yok. Etrafıma göz gezdiriyorum. Yok. Konuşulan konulara bakıyorum. Yok. Gündemimize bakıyorum. Yok. Haber bültenlerine bakıyorum. Yok. Gözlerim kaldırımlarda, bayram üzeri kurulan pazarda, işportacıda. Yok. Hiç biri yok. Bayramlık elbise alma kaygısı yok. Bayram alışverişi, şeker, tatlı vs. Yok. Bayramda ziyaret edilecekler listesi. Yok. Kurbanı nerede keseceğiz kaygısı. Yok. Mangalı kimlerle yakalım, nerede yakalım kaygısı, sorusu, daha ötesi mangal ve et yok. Yemeye dost, pek az. Kurban manzalararı yok. Hayvan kokuları yok. Kurban derilerinin ne olacağı tartışması yok. Burdaki müslümanlar nasıl bayramlaşır sorusuna cevap. Yok. Eş yok. Çocuk yok. Anne yok. Baba yok. Ziyaret edilecek büyükler yok. Dost pek az. O da olmasa yok olup gideceğiz bayram sabahı Londra’da.
Mevlüt Ceylan bayramdan önce telefon ediyor ve onun telefonuyla bayramı hatırlıyorum sanki. A, evet, burada da bayram kutlanıyormuş. Soruyor, bayram namazını nerede kılacaksın diye. Görüşelim, bayramlaşalım. Mesafeler çok uzak. Bulunduğum yerden kalkıp onun bulunduğu yerdeki camiye gitmem, namaza yetişmem imkansız. Sözleşiyoruz, ertesi gün buluşmak üzere. İçim buruk dolaşırken bu telefon ile, aranıp sorulmuş olmakla yüzüm gülüyor. Çünkü memleketi düşündüğü zaman insanın içi buruluyor böyle durumlarda. Londra’nın acemisiyim. Nasıl ve ne yaparlar, nasıl geçirirler bilmiyorum.
Kurban için bıçakların bileylenmesi, mahalle aralarında çarkçıların tezgah açıp gece yarılarına kadar bıçak keskinlemesi görüntüleri, hayvan pazarlarına gidip kurbanlık seçmek, kurbanı kimlerle keseceğine karar vermek, nerede kesileceğini kaç parçaya ayrılacağını planlamak, sonrasında kavurma ya da mangal, şiş, ayran, közde kızarmış domates biberin eşlik ettiği kebap lezzeti yok.
Celalettin Bayram namazına yetişmek için erken gidiyor. Akif arayıp caminin yerini, londra’da cami bulmak özel bir bilgi gerektiren birşeydir bu arada, hangi otobüse binmesi gerektiğini, hangi durakta ineceğini soruyor. Camide buluşmak üzere sözleşiyoruz. Ziyaret edilecek, el öpecek pek, ya da çok kimsemiz yok. Memleketteki bayramı düşünmek ruh sağlığı için yapılmaması gereken bir şey.
Bayram tatili bayramın mütemmim bir cüzüymüş, bu sabah bunu farkettim evden çıkınca. Namaz için hazırlanıp evden çıkınca işe ya da okula giden insanları görünce duraksıyor, şaşırıyorum önce. Bugün bayram değil mi? Okul, iş, koşuşturmaca... bu ne? O zaman bayramın sadece sana ya da bana olduğunu anlıyorum. Ezici çoğunluk koşuşturmacasına devam ediyor. Gündemlerinde dahi yoktur belki bugünün bayram olduğu. Oysa ben, kıristmısın ne zaman olduğunu biliyorum. Bir aydan daha çok vakit var ve her yerde hediyelikler, süsler, Oxford Street’ten Picadilly’e kadar caddelerde, vitrinlerde yaklaşan kristmısı insanın gözünün içine sokuyor.
Burdaki diğer müslümanlar, yani farklı uluslardan olan müslüman cemaatler, nasıl kutluyor bayramı bilmiyor, merak ediyorum. Camideyim, Türk camiinde. Manuel Ebubekir öyle isimlendiriyor camiyi. Bayram sohbeti başlıyor ve ben o an kendimi sanki Türkiye’de gibi hissediyorum. Sohbet, namaz. Sonrasında bayramlaşma. Küçük çocuklara takılıyor gözüm. Cami içinde koşuyor, gülüyor, oynuyor, birbirleriyle ingilizce konuşuyorlar. O an geri dönüyorum Londra’ya. Bu çocukların benliğinde bayram nasıl yer edecek, ediyor acaba diyorum. Kurbanlık görmeden, o iklimi, sokağında, haberinde yaşamadan, sokağa çıkıp oynamadan, el öpmeye gitmeden bayram, nasıl bir bayram acaba?/burada bir sokak ve mahalle kavramı göremedim henüz. Hani işte çocukların oynadığı, arkadaş olduğu, arkadaş bulduğu ya da kavga ettiği bir yer yok. Bildiğimiz anlamda sokak yok. Köksal Alver’in kulağı çınlasın, mahalle yok! Park var! Belki bunu ayrı bir yazı olarak yazmalıyım./
Bayram burda başka. Burda başka olmalı. Ben henüz ve hala dışındayım halkanın, burdaki yaşamın, sosyalitenin mutlaka. Bazen dehliz gibi odamdan ibaret zannediyorum bütün ingiltereyi. Burda da kendi şartlarına göre bir bayram yaşam formu oluşturulmuştur mutlaka. Bakalım, araştırıp öğreneceğiz. Aklıma ne alaka ise şimdi, sanırım Yahya Kemal’indi, Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiiri geldi. Süleymaniye nire Londra nire? Neyse, yaşamakta olduğunuz bayramın değerini daha iyi idrak edin bence. Memlekette, aileniz, sevdikleriniz, çocuklarınızla beraber olmanın şükrüyle. Bu şartlarda dahi şükredecek çok şeyimiz var. Namaz kılacak bir cami ve cemaat bulmak az şey değildir değil mi?