Londra’dan Başbakan’a: Aleykümselam...
Pazar akşamı, bir yandan TV’de France 24, BBC, El-Cezire, Euronews ve CNN üzerinden seçim sonuçlarını, tartışmalarını takip etmeye çalışırken bir yandan da internet üzerinden yurdum TV’lerini izlemeye çalışıyordum. Başbakanımızın balkon konuşmasını dinlerken zihnime bir soru takıldı. Acaba onun dışında kim böyle kuşatıcılıkta bir konuşma yapabilir diye düşündüm. Seçim öncesinde Tel Aviv’e ya da “dayan yorgo biz geliyoruz” diyen, Mavi Marmara’yı eleştirenler Kudüs’ü, Gazze’yi, Balkanları, Beyrut’u, Ortaasyayı, yurtdışını kuşatan bir konuşma yapabilir miydi? İşte yeni Türkiye’nin boyutları burada saklı. Bu vizyonu taşıyamayacak, göremeyecek olanın sahnede yeri çok az... Pazartesi Oxford Street’te yürürken karşıma çıkan iki bacağı kesilmiş, tekerlekli sandalyedeki Yemenli Ali, beni hiç tanımazken“Selamunaleykum Turkish man” diye selam verip Erdoğan’ın zaferiyle ne kadar mutlu olduğunu anlatıyordu coşkuyla. Elhamdülillah üçüncü kez kazandı, diyordu iki cümlede bir. Türkiye çok güçlü, gelişiyor, güçleniyor. Gurur duyuyoruz diye ekliyordu. Balkon konuşmasından gönderilen selamı almış, başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’na “Ve Aleykümselam” diyor, onları çok sevdiğini söylüyordu... İşte dışa taşan Türkiye’nin küçük bir karesi. Bu rol modeli taşıyamayacak olanlar ebedi mağlup olmaya mahkûm...
MHP’NİN BAŞARISI KİMİN ESERİ!
“Kazandım nefretini fahişelerin, lanet ediyor bana bakireler de”İ.Özel
Seçim öncesi MHP belki de hiç beklemediği bir teveccühle karşılandı kimi cemaat ya da tarikatlar tarafından. Benim MHP’nin barajı aşacağı yönünde pek şüphem yoktu. Acaba diyordum, bu teveccüh MHP oylarını kaç puan artırır diye merak ediyordum. Bir diğer dikkatim ise Demokrat Parti üzerine yoğunlaşmıştı. Bu partiye de alenen destek çağrısında bulunan Haydar Baş ve Nurcuların Yeni Asya kolu ihsası reyde bulunmuştu. Ha bi de “şovvaizmen” Cüppeli... Buralardan gelen verilerden yola çıkarak açıklamada bulunan kesimlerin siyasal aritmetikteki oy potansiyellerini veya açıklama yapan kanaat önderlerinin kitleleri üzerindeki, yönlendirme ve hâkimiyet kabiliyetlerini görmek, gönül dünyasını yönlendirenlerin siyasal tercihler üzerindeki etkinliklerini analiz etmek imkânı mümkün olabilir diye düşünüyordum. Analizi bunlarla sınırlı tutmamın sebebi, alenen açıklamalar yapılması ve akıntıya karşı kürek çekmeleri dolayısıyladır. Hata payı olduğunu baştan kabul ederek bir değerlendirme yapalım.
MHP beklendiği gibi barajı aştı.Ancak önceki seçimdeki oy oranının bir kaç puan altında oy aldı. Bunun anlamı nedir? MHP’li olsam şöyle derdim, bu zaten bizim oylarımızdı, yapılan açıklamaların desteklerin reel karşılığı olmadı. Bir adına destek açıklanan müntesip olsaydım, MHP’ye barajı biz aşırdık, biz olmasak baraj altında kalırlardı, oyunu bozduk der, teselli bulur, kendimle gurur duyardım. CHP’li olsaydım MHP bizden iki üç puan çaldı, barajı aştı. Yoksa daha yüksek çıkardık derdim. (Kimi analistler de bu kanıda!) Tam bu noktada Nasrettin Hoca’nın kedi ve ciğer fıkrası aklıma geliyor. Kedi burada ise ciğer nerede ciğer burada ise kedi nerede? Sizce hangisi oldu?
Sanırım bir yandan müntesipler (tahmin ettiğim gibi) şeyhlerini dinlemeyerek bir irade sergilediler ve siyasal alanda kendi eğilimlerine göre oy kullandılar. Öte yandan ise klasik MHP tabanı her şeye rağmen partisine az bir oy kaybıyla da olsa sahip çıktı. Bu kadar operasyonda bu oy kaybı makul sayılabilir. Diğerlerini analiz etmeye gerek var mı? Yok aslında. Rakamlar ve sonuçlar her şeyi gösteriyor. Ancak bu tür bir analizle bütün taşlar yerine oturuyor. Ne yapsam, ne yazsam “döl saçan her rüzgarın vebali bende kalacak”...
Benim için ortaya çıkan sonuç şudur: Millet statüsü ne olursa olsun siyasal alanın düşünce miçolarına da, operasyon yapıcılarına da itibar etmemiş, kendi doğrusunu görüp kendi aklını kullanarak hareket etmeye başlamıştır. Gönlüne hükmettiğinin siyasal tercihine tamamen hükmedemezsin. İnsanımız o eşiği aşmış, rüşdünü bir kez daha ispat etmiştir. Millet baskı ya da yönlendirmeleri, operasyonları, spekülasyonları pas geçip kendi bildiğini okumaktadır. Yoksa bugüne kadar gizli mahfillerden medya plazalarına, iş dünyasına kadar oynanmaya çalışılan ve bugünlerde apaçık ortaya çıkan oyunların bir bir tutması gerekirdi. Kurgulanan oyunlar teorik kurgusundaki zaaftan değil milleti hesaba katamadıkları, anlayamadıkları için tutmamaktadır. Millet oyunu bozdu, bozmaya da devam ediyor... “Ey!” bir zamanlar “gördüğü her aydınlığı yangın sanarak söndürmeye koşan halkım,” seviyorum seni!
YORUMCULARIMA NOT:
Bir önceki yazımın altına Ekşi sözlük entryleri gibi yorumlar bırakıldı. Yazı durduğu yerde dursa, yüz iki yüz okur anca okur, sessiz sedasız geçiştirilirdi, daha öncekilerde olduğu gibi. Ama olmadı. Neyse, notlarda beni düşündüren olduğu gibi çokça güldüren de oldu. (Nuri Leflef ayakkabı boyacılığı yaptığım yıllara kadar götürdü beni mesela). Münafıklığımdan tutun da menfaatçiliğime, şöhret olma çabama vs. kadar yorumlar yapıldı. Sorun değil, helali hoş olsun onlara hakkım. Diğer yandan açıklamanın neden yapıldığına ilişkin bilgilendirme amaçlı yazılar gönderenler de oldu. Hepsine teşekkürler. O yazılara da temel referans 2003 tezkeresiydi. O tezkereye karşı çıkış; yapılan açıklama gibi akıntıya karşı kürek çekmek değil, akıntının yönünü işaret etmekteydi. Ama son yapılan açıklama ise akıntının tersine beyhude kürek çekme girişimi olarak kalmıştır. Doğru referans yanlış tutumu meşrulaştırmaz, malesef. Sonuçlar da bunu göstermiştir bence.
TEBRİK...
“Meclis dışı anamuhalefet”terimini terminolojiye kazandıran Mustafa Kamalak’ı bu buluşundan dolayı tebrik ederim. Yenilgi bu kadar güzel manipüle edilebilir. Çok hoş, incelik ve zekâ dolu bir buluş. Bana merhum Erbakan’ı hatırlattı, Allah rahmet eylesin. Ha, bi de “oydaş”ı icat eden Kılıçdaroğlu’na da terminolojiye yaptıkları katkılardan dolayı tebrikler...