Mabetleri yıkanlar

yazar-64

 Şiirimizde sekülerleşme Osmanlı döneminde İbrahim Şinasi Efendi ile başlayan yenileşme hareketleri ile başlar. Başka bir ifade ile yenileşme hareketlerinin esas amacı zaten mana ve imajlarıyla mücerret bir şiir olan Divan edebiyatından batı şiirinin dış dünya ile doğrudan temas halinde olan-tabir caizse- seküler ortamına kaçıştır. Ancak Garip akımı ile son noktaya ulaşan sekülerleşme “böcekler de öyle yapıyor.” diyerek hayvanla eş değer yaşantıyı telkin etmeye kadar varınca, şiirimiz yeniden Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairlerle görünen gerçeğin ardındaki görünmeyen hakikatin peşine düştü.

      İnsan görünenin ardındaki görünmeyeni neden arar? Çıplak gözle görünenle insan aklı neden yetinmez? Cevabı gayet açıktır. Çünkü insan sadece akıldan ve dokunabilme duyusundan ibaret değildir. İnsandaki üstün güçlere aczini ve zaafını ifade etme duygusunun duayı doğurduğu, duanın da güzel ifade etme gereğini doğurduğu, bu ihtiyacın sonucunda da şiirin ve diğer güzel sanatların vücuda geldiği teorisi –doğruluğu yanlışlığı etraflıca bir tartışmayı iktiza ettirse de- düşünürlerimiz tarafından itibar gören bir teoridir. O zaman biz de bu teoriye dayanarak şunu söyleyebiliriz. Eğer sanat insanın Allah’ı aramasından vücuda geldiyse Necip Fazıl’ın söylediği gibi-mealen veriyorum: “Her sanatkar sanat eserini vücuda getirirken farkında olarak veya olmayarak Allah’ı arar.” bu ifadeden de iş belli bir dönemden sonra  içgüdülerle yapılmaya başlandı anlamı çıkar.

       Dolaysıyla biz anlıyoruz ki insanın görünenin ardındaki görünmeyeni arama gayesi, kendinden üstün varlığa ulaşmadır. Bu üstün varlığa ulaşma hissi ise insanın mutlak acziyetinin idrakinde saklıdır. Belki de bu idraklerinden dolayı Necip Fazıl ehemmiyet ve büyüklük açısından peygamberler ve velilerden sonra şairleri üçüncü sıraya oturtuyor.

      Anacak görünenin ardındakinin peşine düşmenin altında yatan sebep sadece acziyet değildir. Günahkarlık hissi ve bu günahkarlıktan doğan özür dileme-siz buna tövbe diyebilirsiniz.- duygusu, kişiyi özür dilemeye itecek bir merci aramaya yönlendirir. Biz bunun için Ayhan Kırdar’ın “Cehenneme Kurulan Kamp” adlı şiirini örnek verebiliriz. Şair mabed mabed gezerek Allah’ı kendi ifadesi ile “Tanrı”yı arar.

          

           Tutup bütün kapılarını kırıyorum mabedlerin

           Tanrı’yı arıyorum

           Tanrı yok diyorlar ama neden yok(Kaplan,2004; 320)

  

      Görünenin ardındakini arama sadece şiirde olan bir tem değildir. Güzel Sanatların hemen hemen pek çok türünde bunu görmek mümkündür. “Yeşil Gece” isimli romanında dindarları karaladığı için eleştirilen Reşat Nuri’ye bu durum sorulduğunda Reşat Nuri, gerçekte “Çalıkuşu”nda Allah’ını kaybetmiş bir genç kıza Allah’ını arattığını burada da Allah’ını kaybetmiş bir hocaya Allah’ını arattığını söylemesi son derecede manidardır.

                                                 

                                                  KAYNAKÇA

 

       Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri 2, “Cumhuriyet Devri Türk Şiiri”, Dergah Yayınları, Eylül 2004, Ankara

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.