Brüksel, Budapeşte ve Viyana Gezi Notları -4-
Avrupa’nın ortasında dost bir ülke: Macaristan
Seyahatimizin dördüncü gününde sabah erkenden kalkıp Brüksel havaalanına gidiyoruz. Macar Havayoluyla bir buçuk saatlik bir uçuş yaparak Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye iniyoruz. Havaalanı kapısında rehberimiz bir minibüsle bizi kalacağımız Zara Otel’e götürüyor. Şehrin en güzel otellerinden birisine geldiğimizi odalarımıza yerleşince görüyoruz. Vakit kaybetmeden şehri keşfe çıkıyoruz. Program rehberimizden hariç bir de çok güzel Türkçe konuşan şehir rehberi dahil oluyor heyetimize. Budapeşte’nin eskiden Tuna Nehri’nin batı tarafındaki Buda ve doğu tarafındaki Peşte olmak üzere iki ayrı şehir olduğunu anlatıyor. Buda kelimesinin Slavca’da manası ‘su’ imiş. Peşte ise ‘fırın’ manasına geliyormuş. Budapeşte, tarih boyunca kaplıcalarıyla meşhur bir bölge imiş. Kaldığımız otel de eski bir kaplıcanın üzerine yapılmış. Tuna Nehri’nin üzerinde bugün 10 tane köprü var. Her birisi diğerinden farklı bu köprüler tarihin değişik zamanlarında yapılmışlar. Akşam gün batımında şehir ışıklarının iz düşümleri Tuna’yı muhteşem bir tabloya çeviriyor. İnsanın baktıkça bakası geliyor. Nehrin batı tarafındaki Buda bölümünde (ki burası Osmanlı tarihinde Budin diye geçen bölgedir) Osmanlı’nın bölgeyi idare ettiği konaklar var. Bir zamanlar Budin Kalesi'nin son komutanı Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa buralarda hüküm sürmüş ve kahramanca şehit düşmüş. Onun konak olarak kullandığı evi gösteriyor rehberimiz, altında toplam uzunluğu 30 km’yi bulan karmaşık tüneller olduğunu söylüyor. Görmek isteyince, ancak 2 km’sini görebilirsiniz, ama tadilatta, şimdi olmaz, diyor. Allah onlardan ve tüm şehitlerimizden razı olsun…
Macaristan’ın nüfusu 10 milyondan az ve gün geçtikçe de azalmaya devam ediyor. Bunun sebebini akşam yemeğinde yanımıza denk düşen Macar gazeteciye soruyoruz. Nüfusun yüzde 40’ının 60 yaş ve üzeri olduğunu, gençlerin de çok çocuk yapmadığını söylüyor. Macaristan’ın AB’ye girdikten sonraki gelişimini anlatmasını istiyoruz meslektaşımızdan, yüzünü ekşitiyor ve başlıyor anlatmaya… ‘Maalesef, AB beklediğimiz gibi çıkmadı. Maaşlarımız çok düşük. Henüz ekonomi olarak AB’ye intibak edemediğimiz için Euro’ya geçemedik, Macar parası Forint ise her gün geriye doğru gidiyor. İşsizlik ise had safhada. Yetişmiş elemanları veya iyi eğitimli gençleri ise Macaristan’da tutamıyoruz. Özellikle İngiltere ve benzeri gelişmiş AB ülkelerine gidiyorlar. Tüm ümidimiz bu gençlerimizin belli bir zamandan sonra tekrar ülkelerine dönmeleri ve Macaristan’ın gelişimi için çalışmaları. Tabi hepsinin dönmesini beklemiyoruz, ama yarısı gelsin yeter bize…’
Bir ara Macar meslektaşımız ‘cebimde çok elma var’ dedi. Şaşkın gözlerle kendisini izlerken, Macarca’da Türkçe ile aynı manaya gelen bu cümleyi özellikle kurduğunu söyledi. Meğer 15-20 kadarı günlük dilde, ama pek çoğu edebi metinlerde olmak üzere yüzlerce Türkçe kelime Macar diline girmiş. Türklere ‘Török’ diyorlar. Dikkatimizi celbeden bir önemli hususu ise orada öğrendik. Macarlar kendilerine Macar diyorlar. Onlardan başka dünyada onlara Macar diyen tek millet bizmişiz. Onlar kendi ülkelerine Macaristan diyorlar, ama diğer batı dillerinde Hungary olarak geçiyor…
Bu arada sofraya gelen tatlıyı gösteriyor Macar gazeteci. ‘Bakın bu tatlının adı Türk tatlısı’ dedi. Tatlının adı Törökmez’miş. Afiyetle yedikten sonra onu konuşturmaya devam ettik. Bize ‘Türkiye niye AB’ye girmeye çalışıyor anlamıyoruz’ dedi. ‘Sizin ekonominiz iyi, kültürünüz farklı, her bakımdan büyük bir milletsiniz, AB’nin size katacağı bir şey olmadığı gibi belki alacağı, götüreceği şeyler olabilir’ dedi. Biz de güldük ve meraklanma, zaten AB’nin bizi alma gibi bir planı yok. Biz sadece girmek için yerine getirilmesi gereken demokratik ve ekonomik kriterlerin yerine getirilmesi için AB’yi bir çıpa olarak görüyoruz dedik.
Macaristan’ın en fazla izlenen televizyon kanalı RTL Klub, 9 Nisandan itibaren her akşam 'Ezel' dizisini, izlenme açısından ikinci sırada olan TV2 ise 14 Nisandan itibaren 'Binbir Gece' dizisini ‘Şehrazat’ ismiyle yayınlamaya başlamış. Her iki dizinin de Macar izleyicisinden tam not aldığını sıcağı sıcağına öğrendik Macar gazeteciden. O bu bilgileri verirken ben de güldüm, öyleyse çekeceğiniz var. Yüzlerce dizi var bizde siz yeter ki izleyin hepsi sırayla gelir dedim…
Gül Baba
1500’lü yıllarda yaşamış şair bir Bektaşi dervişidir. Doğum tarihi bilinmeyen dervişin asıl adı Cafer’dir. Külahında daima bir Gül taşıdığı için “Gül Baba”, “Gül Dede” lakâbıyla tanınmıştır. Evliya Çelebi’ye göre Merzifonlu, yeni belgelere göre de Isparta ili Uluborlu ilçesinin İlegüp Köyü'ndendir. 1531 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine Budin’e gönderilmiş, bir tekke kurmuş, Bektaşi hoşgörüsü ile kısa zamanda Buda (Budin) halkının sevgilisi haline gelmiştir. 1541 yılında 1 Eylül günü Budin Savaşı'nda şehit düşmüştür. 2 Eylül 1541 günü Şeyhülislam Ebusuûd Efendi’nin kaldırdığı cenaze namazına Kanuni Sultan Süleyman da katılmış, Budapeşte’de de bugün türbesinin bulunduğu yere gömülmüştür. Türbenin bulunduğu tepeye “Gültepe-Rozsadomb” adı verilmiş, yanına Gül Baba Bektaşî Tekkesi yaptırılmıştır. Bu tekke 1686 yılında yıkılmıştır. Gül Baba'nın sekizgen türbesi 1543-1546 yılları arasında Budin Beylerbeyi Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. II. Dünya savaşında ağır hasara uğrayan türbe 1963’te eski durumuna getirilmiştir.
Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa
1686 yılında Osmanlı hâkimiyetindeki Budin (Budapeşte’nin Buda tarafı) Haçlı ittifak kuvvetleri tarafından işgal edildiğinde kalede Arnavut Abdurrahman Abdi Paşa'nın emrindeki Osmanlı ordusu üç buçuk aylık kuşatma altında kaldı. Arnavut Paşa, bu süre içinde Haçlı ordularının art arda 18 taarruzunu püskürttü ve düşmanın teslim tekliflerini de geri çevirdi. Gittikçe azalan kuvvetler şehre hakim tepeleri ele geçiren Haçlı ordusu yüzünden yardım da alamıyordu. Bu sırada Abdurrahman Abdi Paşa ön saflarda savaşıyordu. Savaş sırasındaki talihsizliklere 1500 Osmanlı askerini aynı anda öldüren cephanelik patlaması da eklenince savunma zorlaştı. 2 Eylül 1686 günü Haçlı ittifak birlikleri altı koldan genel taarruza geçti. 70 yaşındaki Abdurrahman Abdi Paşa Beç Kapısı'nda şehit oldu. Kalede kalan bir avuç Osmanlı askeri ilk Budin Beylerbeyi Bali Paşa'nın adını taşıyan Bali Paşa Meydanı'nda ölene kadar direndiler. İçeride kalan Osmanlı halkı birkaç ok ve taş attıktan sonra saldırıya devam edilmemesi için sağ salim dışarı çıkmak istediler. Haçlılar bunu kabul etti, ama ihtiyar ve çocuk demeden Müslümanları öldürdüler. Ertesi gün ise tüm Osmanlı eserlerini ve camileri yakıp yıktılar. Sefere katılan Marsigli kontu Luigi Ferdinando kütüphanelerdeki Osmanlı eserlerini toplayıp kendi şehri Bologna'ya götürdü ve burada bir kütüphane kurdu. Şehre daha sonra yerleşen Macarlar ise Abdi Paşa’nın kahramanlığını asırlar boyunca unutmadılar ve şehit düştüğü yere çok daha sonraları üzerinde son derece şık ifadelerin yazılı olduğu bir mezar taşı diktiler. Bu taşta "145 yıllık Türk egemenliğinin son Budin Valisi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa, bu yerin yakınında 1686 Eylül ayının 2. günü öğleden sonra yaşamının 70. yılında maktul düştü. Kahraman düşmandı, rahat uyusun!" yazılıdır.
Budin'in 145 yıllık Osmanlı hâkimiyetinden çıkması Orta Avrupa'daki Türk topraklarının kontrolden çıkmasının önünü açtı. Şehrin ele geçmesi İstanbul ve Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer bölgelerinde derin üzüntü yarattı, halk arasında "Aldı Nemçe, bizim nazlı Budin'i" gibi ağıtların okunmasına yol açtı.