Brüksel, Budapeşte ve Viyana Gezi Notları -5-
Avrupa’nın ortasında dost bir ülke: Macaristan-II
Yazımızın dünkü bölümünü Türk dizilerinin Macaristan’da beğenildiğinden bahsederek bitirmiştim. Bizim dizileri izleyenler arasında Macar Milletvekilleri de varmış. Macaristan’daki ikinci günümüzde kahvaltıdan sonra Macar Parlamentosuna giderek Macar-Türk Dostluk grubu üyesi milletvekilleriyle çok tatlı bir görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerin bir yerinde Jobbik Partisi’nden ve Türk-Macar Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Tamas Hegedus lafı bizim dizilere getirdi ve çok beğendiğini söyledi. Hegedus ve söz alan diğer Macar vekiller bize çok sıcak davrandılar, hatta bizim vekillerden sıcaktılar dersem kızmayın. Bunun sebeplerini birazdan anlatacağım…
“Avrupa’daki tüm sağcı partiler Türk düşmanıdırlar, sadece Macaristan’daki sağcı parti hariç. Hatta Macar sağcı partisi Türk dostudur. Avrupa’daki tüm sağ partiler Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı iken sadece Macar sağcı partisi hararetle Türkiye’nin AB’ye girmesini savunur.” Bu sözler Macar sağcı partisi vekiline ait…
Enterasan bir şekilde bizim Budapeşte’de olduğumuz gün Macar parlamentosunda şöyle bir kanun teklifi verildi: ‘Ermenistan derhal Azerbaycan topraklarındaki işgale son versin.’ Bu konuyu da sorduk, Macarlar’ın Türkleri çok sevdiği ve Türk-Macar dostluğunun hem Türkiye’ye hem de Macaristan’a çok şeyler kazandıracağını söylediler. “Kökleri aynı AB’deki iki ülke olacağız. Biz akrabayız, ilişkilerimiz sadece ekonomik veya siyasi değil kardeşlik çerçevesinde olacak. Sadece parlamentolar arası değil diğer tüm kurum ve kuruluşlarla bir araya gelmek istiyoruz. Bize sorun, her konuda buradaki vekiller size farklı cevaplar veririz, ama konu Türkiye olursa hepimiz aynı cevabı veririz. Türkiye dünya politikasının motorudur. Türkiyesiz olmaz. Birlikte şirketler kurmalıyız. Tarihlerimizi birlikte araştırmalıyız. Çünkü hepimiz Atilla’nın torunlarıyız.” Bu sözler de Sosyalist parti vekiline ait. Macaristan’ın Zigetvar şehrinin vekili ise bizden bir ricada bulundu. Zigetvar küçük bir şehirdir, Avrupa’dan Türkiye’ye giden Türk işçiler yol üzerindeki bizim şehrimizden geçerler ve orada konaklarlarsa çok seviniriz, diye. Bizden söylemesi…
Muhabbetimiz tarihin derinliklerine doğru ilerledi. Kominist Partisi’nin baskıları sonucu Türkiye’ye kaçan ve Türkiye’de (Tekirdağ ve Kocaeli) ölen Macar aydınlarını andılar. Rehberimizin önceki akşam bize anlattığı bir hikayeyi yeniden hatırlayıp vekillere sorduk, gülüştüler. Bu hikayeyi size de anlatayım. Kanuni Sultan Süleyman, Budin’i fethetmek için kaleye yakın bir yere çadırını kurduktan sonra Macar komutanlarını çadırına akşam yemeğine çağırmış. Onlar da kalkıp gelmişler ve bir güzel ağırlanmışlar. Vakit ilerledi, kalkalım artık dendiği zaman Kanuni onlara daha kahve içeceğiz demiş ve ilaçlı kahveyi içen Macarlar uyuyup kalmışlar. Onlar Kanuni’nin çadırındayken de Osmanlı ordusu Budin’i sessiz sedasız, hiç kan akıtmadan fethetmiş. Ertesi gün uyanan Macar komutanlar, içtikleri şeye ‘kara çorba’ demişler. Bu kara çorba hikayesi halen anlatılırmış…
Macar milletvekilleriyle samimi sohbetimizi hatıra fotoğrafı çekinerek ölümsüzleştirdik ve tarihi parlamento binasını gezmeye başladık. Parlamentoda 386 vekil varmış, ama önümüzdeki dönem bu sayıyı 262’ye indirmeyi planlıyorlarmış. Kabine ise 8 bakandan oluşuyormuş. Parlamento binasının tam ortasındaki büyük kubbenin altında bin yıllık kral tacı ve topuzunu ise gelen konuklara sergiliyorlar.
Macarlar, Macaristan bölgesini 896’da yurt edinmişler. Tam bin yıl sonra 1896’da ise bininci yıllarını görkemli bir şekilde kutlamışlar. Hatta bu kutlamadan yıllar evvel çalışmaya başlayıp, bininci yıla Budapeşte şehrini yeniden baştan aşağıya yenilemişler. Dünyanın büyük şehirlerini inceleyen Macar mimarlar, geniş bulvarlar, Paris, Atina gibi şehirlerden kopyalar alınarak yapılmış. Budapeşte, aynen Paris gibi örümcek ağına benziyor. İp gibi düzgün caddeler, her birisi diğerinden farklı güzellikte taş kaplama binalar ve heykellerle adeta baştan aşağıya bir müze haline getirilmiş. Halen Avrupa’nın meşhur kaplıcalarına sahip bir şehir olan Budapeşte sağlık turizmi açısından da oldukça revaçta bir yermiş.
Parlamento gezimizin ardından Macaristan Dış İşleri Bakanlığı AB delegasyonuyla bir görüşme yaptık. Eski bir TV spikeri olan Piroska Bakos başkanlığındaki Macar heyet, Macaristan’ın AB’ye girdikten sonra yaşadığı süreci anlattı. Tarımdan posta teşkilatına varıncaya kadar AB’nin getirdiği standartlara Macaristan’ı ulaştırmak için yapılan çalışmalar bizzat sorumluları tarafından heyetimize anlatıldı. Önümüzdeki günlerde AB dönem başkanlığını alacak olan Macaristan’ın Türkiye’nin AB üyeliğine okey verdiğini, ancak sadece Macaristan’ın desteğiyle işlerin yürümediği anlatıldı. Soru cevap faslından sonra yoğun görüşmelerle geçen ve beş gün süren Brüksel ve Budapeşte gezimizde son bir ziyaretimiz kaldı, Budapeşte Üniversitesi.
Öğleden sonra Budapeşte Üniversitesi Türkoloji Fakültesi’ni ziyaret ettik. Türkoloji Bölümü Başkanı Geza David, İstanbul eski Başkonsolosu ve Macaristan’ın Ankara Eski büyükelçisi Profesör Ishau Vasari, Türk Macar Dostluk Derneği yöneticileri Maria Ivaniciks ve Edit Tasnadi bizi çok çok samimi bir şekilde karşıladılar. Çay ve bisküvi ikram ederken bir yandan da akıcı Türkçeleriyle sanki bizden biriymiş gibilerdi. Bölümün çok eskiden beri olduğunu her yıl 15-20 öğrenci aldıklarını, ama mezunların ne Türkiye’de ne Macaristan’da iş bulamadıkları için zor durumda kaldıklarını anlattılar. Türk dilini tüm kurallarına varıncaya kadar bizden daha iyi bilen ve ilerlemiş yaşlarına rağmen gözlerindeki heyecanla bizleri şaşkına çeviren hocalar, çevirdikleri Türkçe romanları gösterdiler bize. Bölüm Başkanı Geza David’i, Prof Saim Saka hocama çok benzettim. Boyu, posu, zayıflığı, saç tarama stiline varıncaya kadar. Saim hocamı görünce kendisine ikizinin Budapeşte Üniversitesi’nde Türkoloji bölüm başkanı olduğunu söyleyeceğim.