“Ağlamak; bazen insanın en büyük haykırışıdır, bitmek tükenmek bilmeyen çileye adeta isyandır. Masum ve muzdarip gönüllerden o kezzap kadar acı ıstırabın pınar olup damla damla dökülüşüdür. Yüreklerin anlatamadığı nice şeyler vardır o kan çanağı gözlerde…
Ya çocuklar onların gözlerindeki yaşın anlattığı nedir? Akıllarının ermez döneminde daha buluğ azabını çekemeden sırtlarına yüklenen ıstırap nedir ki ağlarlar? Âlimler asrın cehaletine, sevenler vuslatın hasretine, yalnızlık çekenler muhabbetle dolu dillere olan hasretten ağlarlar. Peki bu her şeyden bî haber bu çehre-i melâikeler niye ağlar?..”
***
“…Karşıtlara felsefi bir sistem getiren Barok Dönemi zıtlıklar arasındaki etkileşimin kuvvetinden oluşan bir kâinat teorisini, bu karşıtlıkların kol gezdiği örneklerden vardığı (örnekler ya da temsiller âlemi demek daha doğru olur.) sonuçlar da ortaya koymuştur. Ancak siyah ve beyazdan yola çıkarak barok anlayışının karşıtlıklar dediği bu şeylerin esasta tamamlayıcılar olduğunu, karşıtlığı şaibeli olan, kadın-erkek, aydınlık- karanlık gibi, karşıt olduğu varsayılan bu örneklerin derinine inildiğinde fark etmemek mümkün değil sanırım…”
***
“… Sanatçı kavramının sınırı nedir? Kırmızı hudutlar nerede biter? Kime sanatçı denir? Bu soruların cevabı muhakkak ki pozitif bir kalıba konulamaz. Ancak şu var ki bu tip tanımlamalarda da öznel değerlendirmelerin kesiştiği bir nokta bulmak söz konusu olabilir…”