Bir milletin hafızası onun sadece geçmişle olan bağını kurmaz, aynı zamanda gelecekte de kimliğini ve kendi olma özelliğini korumasını da sağlar. Ötekileşmeden, kendi değerleri üzerinden varlığını sürdürmek ancak tarihimizle sağlıklı bağlar kurarak başarabileceğimiz bir vakıadır. Ötekileşmek, yani Mankurtlaşmaktır. Cengiz Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel romanında, Nayman Ana efsanesinden yola çıkarak bunu çok güzel anlatır.
Sarı-Özek’i işgal eden Juan-Juanlar tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. insanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esirin başını kazır saçları tek tek kökünden çıkarılırmış. Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş. Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye. Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş. Buna “Deri geçirme işkencesi” derlermiş. Böyle bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür, ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir mankurt, yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş.
Juan-Juanlarla yapılan savaştan oğlu dönmeyince Nayman Ana onu aramaya çıkar, epey bir aramadan sonra bir gezgin oğlunun çölde çobanlık yaptığını söyler. Ama yanına gitmesinin tehlikeli olduğunu, oğlunun kimseyi tanımayacak kadar Mankurtlaştırıldıını söyler. Nayman onu dinlemez ve oğlu Jolaman'ı görmeye çöle gider. Onu bulur, hediyeler verir, ninniler söyler ve ona kendisinin annesi olduğunu söyler. Jolaman "Anne ne?" der. Nayman ana babasının Dönenbay olduğunu, kendisinin annesi olduğunu ısrarla günlerce anlatır. Bir gün Juan-Juanlar çobanlarını kontrol etmek için geldiklerinde, Nayman ana'yı Jolaman'nın yanında görürler ve sorarlar: "o kadın kim?" Jolaman, kendisine annesi olduğunu söylediğini, annenin ne olduğunu onlara da sorar. Juan-Juanlar, onun annesi değil, kendisini öldürmeye gelen bir düşmanı olduğunu söylerler ve eline bir ok ve yay vererek onu öldürmesini söyleyip hiç şüphe dahi duymadan çekilip giderler. Çünkü onun emri yerine getireceğinden emindirler. Onlar gidince Nayman ana oğluna doğru gelir. Jolaman oku çekmiş annesine doğrultmuştur. Kadıncağız: "Ben senin annenim, Dönenbay da baban" der ama Jolaman oku yaydan bırakır ve Nayman anayı kalbinden vurarak öldürür.
Mezkur romandaki efsane özetle böyledir. Görüldüğü gibi Mankurtlaşan bir insan, artık annesini bile tanıyamayacak hale gelebiliyor. Bizlere tarihimizi unutturmak isteyenler de modern Juan-Juan'lardır. Bunu yakın tarihimize baktığımızda bile çok net görebiliriz, seksen öncesi oluşturulan ortamda gençlerimiz kardeşini, annesini, babasını tanıyamaz hale getirilmemiş miydi? Ve en son olarak da Fetö olayında askerlerimiz kendi halkına silah kullanmaktan geri durmamışlar mıydı?
Biz, gelecek nesillere örfümüzü, adetimizi, geleneğimizi ve bizi biz yapan inancımızı doğru bir şekilde aktarmak ve onları kökleri üzerinde yeşermelerini sağlayacak bir milli eğitim sistemini kurmaya mecburuz.
Şimdi sizlere Aydınlar Ocağı Başkanı sayın Mustafa Güçlü'den dinlediğim mankurtlaşmanın Gonyalıcası olan ganereleşmenin hikayesini anlatayım.
Çok zengin olan bir aile reisi artık yaşlandığını öne sürerek, oğullarını başına toplar ve: "Ben artık yoruldum annenizi de alıp önce hacca gideceğim, sonra da dünyadan elimi eteğimi çekeceğim, bu yüzden işleri sizin yürütmeniz istiyorum" der. Oğulları da babalarının bu isteğini yerine getirirler. Aradan üç-beş yıl geçer tuhaf bir olay yaşamaya başlarlar. Koyun sürülerinde sürekli bir eksilme olur. Yenmiş paçalar, deriler bulurlar ama bu zararı kimlerin yaptığını bir türlü ortaya çıkaramazlar. Derken babalarına varırlar durum böyle böyle diye anatırlar. Tabi tecrübelidir baba: "Oğullarım sürüyü koruyan köpekler ganereleşmiş, korumaları gereken koyunlara dadanmışlar, hemen ne kadar köpek, ne kadar enik varsa hepsini öldürün" der. Babalarının tavsiyesini yerine getiren oğullar sorunu çözüldüğünü görüp rahatlarlar. Fakat birkaç yıl sonra olay yeniden zuhur eder ve yine babalarına varırlar. Baba, biraz da kızarak: "Hanginiz köpeklerden ya da eniklerden birini öldürmedi ? " diye sorar. Küçük oğlan, mahcup bir şekilde: "Eniklerden biri ayağıma dolanıp duruyordu, kıyamadım, hem daha bu küçücük bir enik ne bilsin ganereliği diyerek onu alıkoydum " der. Baba "Hayır bir nesle bir kötülük girdiği zaman ondan kurtuluş yoktur" der.
Evet çocuklarımızı bu mankurtlaşma tehlikesinden, ganereleşme eğiliminden korumak zorundayız ki, bu vatan payidar olsun. Sevgiyle kalın.