İslam ve Türk tarihine bakıldığında AB projesinin gayr-i müslimlerle ilk birliktelik olmadığı görülecektir. Türkiye, NATO ve CENTO üyesi olduğu gibi, NATOnun Hıristiyan olmayan tek üyesidir. Daha gerilere gidildiğinde; Hz. Peygamberin döneminde müşrik zulmünden kurtulmak için ilk hicretin iki ayrı zamanda Hıristiyan Habeşistana yapıldığı, Hıristiyan Kral Necaşi ve halkının, Müslümanlara özgürlük ve güvenlik sağladığını görmekteyiz.(1) Aynı şekilde Medineye hicretten sonra da Hz. Peygamberin, Yahudi ve müşriklerle imzaladığı Medine Vesikasının, bu topluluklarla birlikte yaşamanın ötesinde, güvenlik gibi bazı konularda da yardımlaşma ve dayanışma projesi olduğu görülür. (2) Kaldı ki, Emevîlerden Osmanlılara gelinceye kadar, bütün İslam toplulukları gayr-i müslimlerle bir arada yaşamışlardır. Osmanlı Tarihine baktığımız zaman Müslümanlar, asırlar boyunca Hıristiyan Avrupada yönetici konumunda bulunmuştur. Bu sebeple, Türkiyenin İslami kimliği, Avrupa medeniyeti için sorun teşkil etmez. Zira Osmanlı devleti hüküm sürdüğü topraklarda insanların zorla Müslüman olması için baskı uygulamamış; aksine, yerel din, dil ve kültürlerin yaşanmasına büyük özgürlük tanımış, asimilasyon ve işkence de uygulamamıştır. İnsaflı tarihçiler her zaman bunu takdir etmişlerdir. (3) Sonra, bugün ABne girmekle neyi kaybedeceğiz? Türkiye zaten, alfabesi, dili, hukuku, kıyafeti, takvimi, tatil günleri, müziği, kültürü vesairesi ile batılı bir devlet olduğuna göre, onlarla beraber bir adım daha atıp, demokrasi, özgür ve müreffeh olmak konusu gelince, geri durmanın ne gibi sakıncası vardır? (4) Diğer taraftan Türkiyenin ABne girmesi sadece kendisine değil, Avrupa Birliği ülkelerine de kültür, inanç ve medeniyet bağlamında birçok kazanç sağlayacaktır. Doğu ve Batı kültürü arasında karşılıklı alış verişler yaşanacaktır. Bu da ister istemez Doğu-Batı arasında önyargıların kırılmasına, neticede dünya barışına sebep olacaktır. Özellikle değerler alanında Türkiye Avrupaya birçok şey kazandırabilir. Bu konuda Müslüman aydınlara büyük sorumluluklar düştüğü de unutulmamalıdır. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, İslamiyet ve Batı Ayrı Değil başlıklı makalesinde Türkiyenin Avrupa Birliğine girişinden çok şey kazanacaklarını ifade ettiği yazısında şu noktaların altını çiziyor: Türkiye, dünyanın en büyük ortak pazarı ve dünyada güçlü bir nüfuza sahip bir organizasyona katılacak. Türkiye dış ticaretinin yarısını AB ülkeleriyle yapıyor, üyelik bunu daha da artıracak. ABnin Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanlara uzanan sınırlarını korumada önemli bir rol oynayacak. Bu yönüyle Türkiyenin Avrupa Güvenlik ve Savunma politikasına yapacağı katkı aşikardır. Zaten Türkiye, Balkanlarda, Afganistan ve Afrikada bu sorumluluklarını yerine getirmektedir. İslamın batı ile çatışmaya gebe olduğu görüşü anlamsızdır. Örneğin, İstanbul, yüzyıllarca Hıristiyanlığın merkezi olmuş; bugün de bu şehir zengin bir Hıristiyan, Yahudi mirasını elinde tutuyor. İslam inancı, yüzyıllardır olduğu gibi bugün de Avrupaya ışık tutuyor. Bugün Avrupada milyonlarca Müslüman yaşıyor. Bunlara ek olarak, liberal, çoğulcu demokrasi ve insan hakları değerleri Batılı değil, evrenseldir. Dolayısıyla, Avrupaya demir atmış, ekonomik olarak başarılı ve demokratik bir Türkiye, İslam dünyasındaki birçok ülkeye de ilham kaynağı olacaktır. (5) Dipnotlar:1.Bkz.Köksal, M: Asım, İslam Tarihi, İstanbul, 2001, II, 14; Uysal, a.g.m., s. 22.2.Bulaç, Ali, İslam ve Demokrasi, İstanbul, 1995, s. 1613. Umara Muhammed, Müslüman Türkiye ve Hıristiyan Avrupa, Zaman, 15.12.2004.4. Uysal, Avrupa Birliğine Nasıl Bakmalı?, s. 22.5. Straw, Jack, İslamiyet ve Batı Ayrı Değil, Zaman, 10.12. 2004.