“Medrese Geleneği Ve Modernleşme Sürecinde Medreseler” adlı uluslararası sempozyum 5-7 Ekim 2012 tarihleri arasında Muş Alparslan Üniversitesi tarafından gerçekleştirildi. İlahiyat Fakültesi öncülüğündeki programa yurtiçi ve yurtdışından pekçok öğretim üyesi ve medrese hocası katıldı. Sempozyum oturumlarında ufuk açıcı görüşler dile getirildi.
Nasrullah Hacımüftüoğlu Cumhuriyet döneminde medreselerin yasaklandığını ve günümüzde ise medreselerden ziyade fedakâr[1] ve dindar hocalarla kaim öğretim kurumlarından söz edilebileceğini söyledi.[2] Hüseyin Atay’ın, “İsmail Gelenbevi hem matematik hem de kelam hocasıydı.” şeklindeki sözlerine paralel olarak tarihte astronomi eğitim verilmeyen medrese olmadığını[3] söyleyen Hacımüftüoğlu, medreselerin pozitif bilimlerden uzak olmadığını ifade etti.
Tillo Medresesi’ni temsilen gelen Maruf Toprak oldukça iyi hazırlanmış bir tebliğ metni sundu. Yüksek Lisans eğitimiyle medrese tedrisatını birleştirdiğini öğrendiğimizde ikisini birlikte tecrübe etmenin güzel sonuçlar getirdiği gözümüzde somutlaştı.
Müfid Yüksel, “Bu bölgede bulunan altmış medrese Nizamiye medreselerinin bakıyesi. Kürt medreselerindeki sarf-nahiv eğitimi Arap ülkelerinde bile yok.”[4] dedi. Medreselere yasal statü verilmesinin gerekliliğine işaret eden Yüksel, “Hedef dindar mühendis değil din alimi yetiştirmek olmalı. Medreselerin beş dilde (Arapça, Türkçe, Kürtçe, Farsça, İngilizce) eğitim vermesi mümkün.” dedi. Ne var ki, medreselerdeki Arapça bilgisi bu dilin bütüncül bir şeklide kavrandığı anlamına gelmemekte. Bu bağlamda Abdülhamit Birışık’ın, tanıdığı bir molla ile ilahiyat mezunu oğlunun Arapça KPDS sınavına girdiğini ne var ki oğlunun daha başarılı olduğunu ifade etmesi yabana atılır cinsten değildi.
Avrupa İslam Üniversitesi Kurucu Başkanı Ahmet AĞIRAKÇA bu üniversitenin medrese tarzında eğitim veren İstanbul şubesinden söz ederken Türkiye’deki medreselerde siyaset ve medeniyet tarihinin hiç okutulmadığını, kendi kurumunda ise Arapça öğretiminde yeni İngilizce öğretim yöntemlerini esas aldıklarını, haftada kırk sekiz saatlik bir eğitim verdiklerini, başarının da gayet iyi olduğunu, bayan öğrencilerin rahatlıkla Arapça konuşabilecek seviyeye geldiğini ve son iki yılda beş yüz molla bayan mezun ettiklerini, diplomalarına YÖK tarafından denklik verilmese de mezunlarının TRT ve MEB’de sözleşmeli personel olarak işe girebildiklerini ifade etti.
Sait Şimşek, medreselerde çok iyi Arapça öğretildiğini ancak öğretilen alet ilimlerinin Kur'an’ı, sünneti ve dünya meselelerini daha iyi anlama hedefinden uzak olduğunu ifade etti. Şimşek’e göre medreseliler farklı mezhepleri hatta dinleri de okumalılar ki, bağnazlıktan kurtulsunlar. Medreselerde sosyal bilimlere dair dindışı eserler de okutulmalı. Irk, din vs. milliyetçiliklerinden kurtulmak da elzem. Şimşek, devletin medreselerde verilen icazeti ciddiye alması gerektiğini, eğitim-öğretimin sivil kurumlar tarafından yürütülmesinin doğru olacağını ama toplumun henüz o seviyeye gelmediğini, laik-ulusalcı devletin[5] medreselere müfredat dayatmasının doğru olmadığını ancak medreselerin de uyguladıkları sistemde esneklikten uzak durduklarını ifade etti. Şimşek’e göre, her şehirde dini ilimlere vakfedilmiş nice vakıf var. Medreseler sivil bir kurum adı altında bir araya gelerek bunu eğitime hizmet edecek şekilde kullanabilirler.
Muş’taki bu sempozyumun merkezdeki üniversiteleri de geçen birinci sınıf, hatta Oxford Üniversitesi etkinlikleri ayarında bir toplantı olduğunu söyleyen Yasin Aktay ise, Cumhuriyet dönemi engellemelerine rağmen medreselerin varlığını koruyabilmesinin başarılı bir direniş örneği teşkil ettiğini ancak Abdülhamit Birışık’ın ifade ettiği gibi medreselerin önemli eksikliklerle malul olduğunu ifade etti. Son zamanlarda üniversiteden ziyade multiversitenin ön plana çıktığını söyleyen Aktay’a göre, bu çoklu yapı içinde medresenin de kendisine bir yer bulabilir.
Teklifler kısmında M. Kamil Coşkun, “Böyle bir sempozyumu tekrar organize etmek yerine medreselerle ilahiyat fakültelerinin Arapça bölümleri ortak çalıştaylar düzenleyebilir. Farabi sistemindeki gibi birbirleriyle öğretim elemanı değişimi yapabilirler.” dedi.
Sempozyum sayesinde doğudaki medreseleri tanımış olduğunu ifade eden Cağfer Karadaş, bu medreselerin kendi içinde ıslahat yapmalarının daha uygun olduğunu, onlara müdahale etmemenin münasipliğini vurgulayarak ıslahatta medrese hocalarının da rol alması gerektiğini sözgelimi medreseler birliği oluşturabileceklerini ifade etti. Medreselerin tek tek güçsüz göründüklerini ifade eden Karadaş, İran’ın da ilahiyat-medrese şeklindeki ikili yapıyı birleştiremediğini fakat orada ilahiyat hocalarının medreselerde medrese hocalarının da ilahiyatlarda ders verebildiğini ifade etti.
Taziye: Vefat eden Abdülcelil Candan’a Rabb'imizden, rahmet ve mağrifet diliyorum.
[1] Bölgenin en önemli medresesinin Norşin’deki medrese olduğunu söyleyen Abdülbani Mutlu, “Babamın müderrislik yaptığı dönemde yirmi katır ve on camış üzerinde taşınan öğrencilere, yazın yaylalarda kışın da yer altında eğitim verilmekteydi.” dedi.
[2] Bingöl ve Batman’da rastgele seçim yöntemiyle altı medrese ziyaret ettim. Altısının tarihi de kişiler üzerinden şekillenmişti.
[3] Günümüzde ise, astronomi eğitimi veren medrese kaldığını düşünmek fazla iyimserlik olur kanaatindeyim.
[4] Sarf öğretmede Kürt mollalardan iyisi olmadığı kanaatini Ahmet Ağırakça da paylaştı.
[5] Şimşek konuşmasında mele açılımı bağlamında devletin medreselileri sırf Allah rızası için işe almadığını da ifade etti ancak devletin hem laik-ulusalcı olduğunu söyleyip hem de Allah rızası için iş yapmasını beklemek pek doğru olmasa gerek.