Mehmet Ali Birand, darbe günlüklerinin kendilerine de geldiğini söylüyor. Doğruluğundan hiç şüphe etmediği günlükleri neden yayımlayamadıklarını ise şöyle açıklıyor: "Korktuk. İktidarın, bunun karşısında nasıl duracağını bilemiyorduk."
Darbe günlükleri bana da geldi; ama korktum!
* Üzücü bir hastalık, ardından zor bir ameliyat süreci yaşadınız...
Şimdi iyiyim, sağlığım yerinde. Allah o gücü verdikçe, ayaklarımın üstünde dururum. Ben hastalık defterini kapattım.
* O süreç, hayata bakışınıza etki etti mi?
Ne kadar gereksiz şeylerle uğraşıyormuşuz.Etrafımızdaki insanları kırıyormuşuz. Kırdıklarımı arayıp, özür diledim. Bu tip rahatsızlıklar şunu getiriyor: "Unutma ki yaşamın bir sonu var." Bu kadar sevildiğimi de bilmiyordum. Bizde öldükten sonra "Şöyle iyiydi, böyle tatlıydı" methiyeleri yazılır. Ben, ölmeden önce onları görebildim, okuyabildim.
* Tedavi sonrasında, BM toplantılarını izlemek için ABD'ye gitmeniz etkileyiciydi...
Çok iyi genel yayın yönetmeni, harika sayfa tasarımcısı bulabilirsiniz. Ama bulması en zor olan, kaliteli muhabirdir. Özal döneminde başlamıştı, köşe yazarlarını muhabir gibi kullanma merakı. En büyük hataydı!
* Müzikte Sezen Aksu neyse, medyada da Mehmet Ali Birand o mu?
O biraz iddialı olur! Sezen, olmayan bir şeyi ortaya çıkarıyor. Biz ise olan bir şeyi, toplumun hoşuna gidebilecek bir yemeğe dönüştürüyoruz. Abdi İpekçi'nin okulundan çıktım. Ama kendimi okul haline sokamıyorum. Benimle çalışan insanlardan çok şey öğrendim. Bir insanın önünü açtıktan bir süre sonra, bakıyorsunuz ki o şöhret oluyor. O kadar büyük bir his ki, o. Yazdığın haber manşetten girdi diye, kendini Türkiye'nin en önemli insanı hissedersin. Bir ay sonra, manşetin aklına bile gelmez! Böyle düşündüğünde, insanlarla birlikte yürümekten çok keyif alıyorsun.
Orduevlerine kaçak girdim
* Alper Görmüş, yazdığı portrede, sizde bir 'şeytan tüyü' olduğunu söylüyor...
Doğrudur. Çünkü yaptığım işi yüceltmem. Büyüme tarzımın da bunda çok etkisi var.
* Nasıl bir etki?
Ben otobüslerde, dolmuşlarda yolculuk ederek büyüdüm. Taksilerde, lüks otomobillerde büyümedim. Bugün de otobüste, dolmuşta bir yabancılık hissetmiyorum.
* Otobüse, dolmuşa biniyor musunuz hâlâ?
Gayet tabii. Erenköy'de, Kadıköy'de... Bindiğim zaman da insanlar hayret ediyorlar. Niye binmeyeyim? Otobüsle ve metroyla maça çok daha kolay gidiliyor, mesela.
* Asker sorununa dair zikzak çizdiğinizi düşünenler az değilken, özeleştiriniz geldi.
Kürt sorununda, asker sorununda kimse ağzını açamazken, ben açtım. 1983'ten itibaren. Asker karşıtı hiçbir zaman olmadım! Çünkü o bir enayilik!Askerin politikaya karışmasına ise en başından karşıyım. Başıma ne geldiyse, bundan geldi. TRT davası, mahkemelerin açılması... TSK kurumsal değildir! Genelkurmay başkanı ve 2. başkanı ne derse onu yapar. Onlar demokrat çıkmadığında önüne kattığını silip götürür. Bunu, andıçlandığımda hissettim. Kitaplarımın imza törenlerinde nice komutanlar "Andıçla hemfikir değiliz. Ama uyacağız." dediler. Bir gün orduevine girdim. Komutan sıkılarak, "Sizi almamız yasak; ama yine de şu kapıdan girin." dedi.
* Çevik Bir ve ekibine hangi taraflarınız kötü geldi?
1996, 1997 ve 1998'te üç şey çok rahatsız etti. Birincisi, Kürt sorununda resmî ideolojiye karşı çıkmam. İkincisi, Fethullah Gülen okullarını övmem. Üçüncüsü, üniversitelerdeki türban yasağına karşı çıkmam. Söylendiği için biliyorum. Bunlar beni vatan haini yaptı!
* Niye siz?
Yazdığım her yazıyı iktibas ediyordu, yabancı basın. Genelkurmay bundan çok rahatsızdı. "Niye Fethullah Gülen'i destekliyorsun? Niye okullara arka çıkıyorsun?" Anlatıyordum... "Gittim, gördüm, gezdim... Sizin söylediğiniz gibi değil. İkincisi, sizin subaylarınız çocuklarını o okullara götürüyor. Ya siz bir şey bilmiyorsunuz, ya da onlar!"
* Çevik Bir cumhurbaşkanı adayı olduğunda, televizyonda karşınıza çıktı...
Çevik Bir'i ve andıç olayını hiç ciddiye almadım! Çok üzüldüm. Tank gibi üzerinize geliyorlar çünkü. Türkiye'de devlet aleyhinize döndü mü, herkes döner!Bugün Erdoğan varken, askerin sesi farklı çıkmaya başlasın... Yüzde 80-90, insanların lafları değişir. Türk toplumunun demokrat olduğuna zaten inanmıyorum! Demokrat görünür; ama biraz zorla, devlete biat eder. Bu, kırılma noktasında. Bir dönem daha devam ederse, oturur.
* "Bir dönem daha" derken?
On senemiz daha var. Ondan sonra toplum kendi yolunu bulur.
Oyum CHP'ye, aklım AKP'ye
* Erdoğan'la röportajınızda, "Balkonda görüşür müyüz?" sorusundan ötürü epey tepki aldınız. Kılıçdaroğlu'na "Kazanacağız değil mi?" dediğiniz de vaki...
Nedense o sevimlilik hali görülmez. Bizde gazetecinin mutlaka dövmesi beklenir! "Sen bu ülkeyi yönetmekten acizsin" mi diyecektim? Bir gazetecinin rolü, mümkün olduğu kadar çok soru sorup, karşısındakinin görüşlerini yansıtabilmesidir. Ama seçim öncesinde söylediğim net bir ifade vardı.
* Neydi?
"CHP'ye oy vereceğim; ama AKP'nin iktidar olmasını istiyorum." dedim. O cümlem, CHP'ye eleştiriydi: Kalbim senin ideallerinle, sosyal demokrasinle dolu. Ama iktidar olduğunda, devleti yöneteceğine güvenemem!
* AK Parti'ye oy vermekten alıkoyan neydi?
Ayrı dünyalardan gelmemiz! Benim dünyam, yetiştirilme tarzım, beynimin yıkanması... Ama bugün AK Parti'ye oy verir miyim? Bilmiyorum! Hâlâ AK Parti beni zorluyor.
* 'Laik' endişeleriniz mi var?
Yoo, laik endişelerim artık yok.Eğer AK Parti 9 senedir bu ülkeyi, din devletine dönüştüremediyse, zaten çok beceriksizdir! Bu ülkeyi din devleti yapmayacağını gösterdi. Farklı bir laiklik tanımının gerektiğini ortaya koydu.
* Haklı mı?
Haklı. Ben iktidarlara, devlete karşıyım! Devletin hoyratlığı bana engel oldu, AK Parti'ye oy vermemde.
* Oy verdiğiniz CHP, devletle daha fazla eklemlenmiş değil mi?
Ama CHP çocukluğumdan getirdiğim bir şey. Belki de son defa oyumu hayalime verdim. Sosyal demokrasi isteyerek, insanların eşit olacağı bir düzen yaratacak... Bu tabii abuk sabuk bir şey. Gördük ki, AK Parti daha fazla denge oluşturma yoluna gidiyor.
İktidara Koz Vermişim!
* "AKP'yle ayrı dünyaların insanıyız" demeniz, sınıfsal anlamda mı?
Hayır, hayır, sınıfsal değil. "Onlar denize haşemayla girer, ben mayoyla giyerim..." Hiç umurumda değil! Gazetecinin görevi, iktidarı denetlemek, onunla iç içe olmamak. Ecevit iktidar olduğunda da Ecevit'e karşıydım!
* "Darbecilik genlerimizde vardı." dedikten sonra, mahalleden baskı gördünüz mü?
Çok! Yemekte yan masadan atılan laflardan tut, en yakın arkadaşlarımın telefon edip serzenişte bulunmasına, aldığım binlerce mesaja"Bunu nasıl yaparsın? Karşı tarafa koz verdin!" diyordu. Beni en çok sinirlendiren de oydu. Ya ne demek, koz vermek? "Onlar diyecekler ki şimdi: Gördün mü, laiklerin cephesinde çöküntü başladı." Ya, desinler! Bu darbeleri desteklemedik mi? Destekledik! 12 Eylül'de 'bravo' demedik mi? Evet, dedik! Ama bir yandan da, askeri eleştiren öyle tiplerle karşılaşıyorum ki midem bulanıyor.
* Nasıl?
Kısa bir süre önce, askeri nerelerine koyacaklarını bilemiyorlardı! "Komutanım, komutanım, komutanım" diyerek, etrafında dolaşıyorlardı. Zamanında benim hayatımı karartmış olan birtakım yazarların şimdi demokrasi dersi vermesine sinirleniyorum. De ki "Ben artık farklı düşünüyorum." O zaman tamam. Ama geçmişinin hesabını vermeden de buraya gelme! Bizimle alay etmek oluyor bu!
* Darbe günlükleri, Nokta'dan önce size de geldi mi?
* Darbe günlükleri, Nokta'dan önce size de geldi mGeldi.
* Neden yayımlamadınız?
Korktuk.
* Kimden?
Ne olacağı belli değildi o dönemde.
* Doğruluğundan şüphe ettiniz mi?
Okuduğunda, o günlüklerin doğru olduğu belli. İktidarın bunun karşısında nasıl duracağını bilmiyordum! Savunmasız kalabilirdik.
* Nokta yayımladığında ne düşündünüz?
Nokta'nın basılması felaket bir şey! "Ya niye bu adamı yalnız bıraktık, arka çıkmadık?" diye buralarda hep yüksek sesle söyledim.
* Neden yazmadınız?
Nasıl yayımlamadıksa, iktidarın ne yapacağını, nasıl bir tutum takınacağını bilmiyorduk.
* Gazetecilik bir iktidar garantisi mi ister? O zaman sahiden gazetecilik olur mu?
Türkiye'de gazetecilik hep bunu istedi!
* O zaman, medya değişimin aktörü olur mu?
Medya yeni değişmeye başladı. Yarın AK Parti iktidardan düşsün, düşer ha, yine başlanacaktır vıgır vıgır oynamaya. Diyorum, Türk toplumunun genlerinde devlete biat etme eğilimi var. Hele o dönemde... Nokta olayı, bu medyanın son yıllarındaki en büyük yüz karasıdır. Kendimi de içine katıyorum.
***
Şirin'e fazla önem vermişim!
* Oda TV iddianamesi'nde Soner Yalçın ile Şirin Payzın arasında sizinle ilgili geçen bölümü okuduğunuzda ne hissettiniz?
Çok üzüldüm. Hiç beklemiyordum. Çok gereksizdi. Ne yapayım? Alıştım artık bu tip şeylere. Şirin, önem verdiğim bir insandı. Yazık olmuş! O önemi vermemem gerekiyormuş!
* Star TV'nin satışından sonra, Uğur Dündar'ın Kanal D Haber'e geçeceği spekülasyonları var...
Ayakta olduğum sürece, devam edeceğim. Bir gün kapın çalınır, patrondan bir mektup gelir. Sana "Şöyle şöyle" derler. O zaman biter!
Kürt sorununda umutsuzum
* 24 şehit verdiğimiz Çukurca saldırısından sonra, Kürt sorununun çözümüne dair umudunuz ne ölçüde?
Umudumu kaybetmeye başladım! Hiç değilse önümüzdeki bir süre savaş yaşayacağız. Gereksiz şekilde insanlarımızı kaybedeceğiz. Henüz silahla bir sonuca varılamayacağını hiçbir taraf anlayamadı veya içine sindiremedi. Yazık olacak. Bu şekilde karşılıklı inatlaşmalarla gidersek, bölünürüz. İç savaş çıkar. Oysabarışı sağlayabilecek tek lider Recep Tayyip Erdoğan, tek iktidar da AKP.